CHP'nin 38. Kurultayının üzerinden 15 ay geçtikten sonra seçime "Şaibe" karıştırıldığına ilişkin şikayetleri Ankara Cumhuriyet Savcılığı araştırıyor. CHP'nin Seçim ve Hukuk İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Gül Çiftçi, CHP'nin Yüksek Seçim Kurulu (YSK) Temsilcisi Mehmet Hadimi Yakupoğlu ve CHP Avukatı Çağlar Çağlayan, YSK Başkanı Ahmet Yener'i ziyaret etti. CHP'nin 23 Mart'ta yapacağı ön seçim başta olmak üzere seçimlerle ilgili bazı konular konuşuldu.
Hukukta yer almayan "Şaibe" sadece dedikodunun tanımıdır. Hukukta ise bunun karşılığı "İrade fesadı"dır. Anlamı hata, hile, tehdit gibi insanın iradesini etkileyen ve yapmayacakları eylem ve işlemleri yaptıran baskılardır. Bu baskılar karşısında yapılan iş ve işlemlerin hukuken iptal edilmeleri ve yok sayılmaları mümkündür. Cumhurbaşkanı "Şaibe" iddiasını tam altı kez gündeme getirdi. "Şaibe" iddiasıyla dava açan, şikayette bulunanlar, CHP delegelerinin hata yaptığı, tehdit edildikleri, oylamada hile yapıldığı, insan iradesini sakatlayan tek bir söylemi dava dosyalarında da bulunmuyor.
ZAMAN AŞIMI DA DOLDU
Bu konuyu yakından inceleyen CHP'nin YSK Temsilcisi Avukat Mehmet Hadimi Yakupoğlu'na sordum. Şunları söyledi:
"Kurultay delegelerine mevki, para, taşınmaz verilerek oylarının satın alındığı ve genel başkanlık seçiminin böyle kazanıldığı öne sürülüyor. Yani kamu görevlisine bir iş veya işlem yaptırmak için rüşvet vermek ve irtikap suçlarının maddi unsuru tarif edilerek suçlanıyor. Yasalarımıza göre rüşvet suçunda alan kadar veren de ceza alır. Ama küçük bir ayrıntı var. Bu suçun asli maddi unsuru rüşvet alanın kamu görevlisi olmasıdır. Oysa kurultay delegeleri kamu görevlisi değil, sadece seçmendir."
YAKINDAN UZAKTAN İLGİSİ YOK
CHP Tüzüğüne göre kurultay iki aşamada yapılıyor. YSK Temsilcisi Yakupoğlu şunları anlatıyor:
1- Kurultayakongreye olağan veya olağanüstü çağrı usulü, toplantı ve karar yeter sayıları ile kapanışa kadar süreçte tüm iş ve işlemler Siyasi Partiler Kanunu yanında Medeni Kanun ve Dernekler Kanunu hükümlerine göre yürütüldüğü için denetim yetkisi de adli makamlara yani asliye veya sulh hukuk mahkemelerine ait. Dolayısıyla seçimlerin başlangıcına kadar olan gerek kongre çağrısı, toplantısı, alınan kararların denetim ve iptal görevi tamamen adli yargıya ait.
2- Bugün adli hukuki yargıda açılan iptal davaları bu niteliktedir ve zaman aşımı da usulden dolmuş durumda. Zaten iddiaların bu aşamalarla bir ilgisi, hukuki ve maddi karşılığı da esasen yok. Basında dile getirilen 2010 yılındaki Saadet Partisi kongre kararı ise seçimli kongreden sonra yapılan olağanüstü kongrekurultay çağrısını Parti Genel Merkezinin kabul etmemesi üzerine verilmişti. Yani günümüzle ilgisi yok.
DELEGE, KAMU GÖREVLİSİ DEĞİL
3- Seçimler ile ilgili olarak cezai adli yargının yetkisi ise sadece Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı nezdinde yürütülen Siyasi Partiler Kanunu 'Oylamaya hile karıştırılması' kapsamındaki soruşturmadır. Suçun maddi unsuru 'Şaibe' değil irade fesadı hallerinden siyasi parti kongrelerinin her kademesinde yapılan her çeşit seçimin oylamalarına, oylamaların sayım ve dökümüne hile karıştırmaktır.
Cezası ise bir yıldan üç yıla hapistir. Borçlar Kanununda, Roma Hukukundan bu yana tanımlanan hile kavramı ile soruşturma konusu iddiaların yakından uzaktan hiç ilgisi yok. Zira iddialar kamu görevlisine verilen rüşvet ve irtikap suçlarının maddi unsuru ile örtüşüyor ama kurultay delegeleri kamu görevlisi değil."