16 Ağustos 1984 sabahına Eruh ve Şemdinli ilçeleri basılmış olarak giriliyordu. Baskını yapanların kim olduğunu öğrenmek öyle kolay olmadı. Bunların önce Ermeni ASALA terör örgütü mensubu olduğu konuşuldu. Eruh ilçesinin kaymakamı Mustafa Erdoğan'dı. Tayini çıkmış, veda ziyaretlerine başlamıştı. Bir ilçenin basılacağı kimsenin aklından bile geçmiyordu.
Eruh Kaymakamının, ilçenin basıldığını, bağlı olduğu Siirt Valiliği'ne bildirmesi kolay olmamıştı. Telefon hatları ilçeyi basanlar tarafından kesilmiş, yollara taşlar dizilmişti. Kaymakam, yanında bir jandarma eri ile birlikte, gece yarısı taksiyle "ilçemiz basıldı" demek için Siirt Valiliğine gidiyordu. Ama o haberi vermesi mümkün olamadı. Gece yarısı valinin karşısına çıktığında ayakta duracak hali yoktu. Yanında götürdüğü er, valiyi görünce, "Vali abi, ilçemizi bastılar. Bölük yazıcımız Süleyman Aydın'ı şehit ettiler. Arkadaşlarımızı yaraladılar" diyebildi. Kaymakam bey ise o gerilimli saatlere daha fazla direnememiş, bayılmıştı.
MÜTHİŞ BİR GÜRÜLTÜ OLDU, VADİ AYDINLANDI
Aradan 41 yıl geçti. Kaymakam Mustafa Erdoğan, "O gün ilçemizde neler olduğunu öğrenmek için arayan-soran olmadı. O olay dolayısıyla şeker, tansiyon hastası oldum. Bugün gelinen noktada PKK ile masaya oturuluyor. Ama beni ne arayan ne soran var. Bir tek eski Yargıtay Üyesi Ali Suat Ertosun ve siz her yıl hatırlıyorsunuz, arıyorsunuz. Bu ülkeye hizmet etmekle hata mı yaptım O ihanet gününü benim unutmam mümkün değil" diyor. Kaymakam Erdoğan, 15 Ağustos gecesi neler yaşadığını SÖZCÜ'ye şöyle anlattı:
"15 Ağustos 1984 günü hakim arkadaşımız Niyazi Tülek'in evinde misafirlikteydik. Evimizden çıkmadan önce bir yere telefon ederken görüşme kesilmişti. Daha sonra denedim, santral çıkmıyor, görüşemedim. Hakim Ayhan Gödek Merdan, Orman Bölge Şefi Ali Aksu ile birlikte sohbet ediyoruz. Saat 21:30 sıralarında müthiş bir gürültü koptu, Botan Vadisi aydınlandı.
Mustafa Erdoğan
İLEYİ BASTILAR, BEN KAIYORUM
Bir yerlerden anlaşılmaz sesler geliyordu. Bir aksilik vardı. Hemen postaneyi aradım, cevap vermiyor. Bir daha, bir daha derken bir ses: "Kaymakam bey ben santral görevlisi Fatih. İlçe basıldı! Haberiniz olsun, ben kaçıyorum, öneririm siz de kaçın" dedi ve telefonu kapattı. Jandarma santralı da cevap vermiyor. Anlaşıldı iş çok ciddi. Cumhuriyet savcımıza, 'Hadi şehir merkezine kadar gidelim' dedim ve dışarı çıktık.
Lojmandan dışarıya adımımızı atar atmaz karşımızdan gelen bir adliye görevlisi; ilçenin basıldığını, jandarmanın abluka altında olduğunu, şehit ve yaralıların bulunduğunu bildirince lojmana geri döndük ve kapısını sürgüledik. Durum değerlendirmesi yaptık. İki şık vardı. Bir av tüfeği ve üç Kırıkkale tabanca ile mermimiz bitinceye kadar savunma yapıp ölmek veya hemen yol üzerindeki ormanlık alanda saklanmak. Eşlerimizi ve çocuklarımızı yerli tanıdık komşulara emanet etmek fikrini de ortaya atan oldu, kabul görmedi.
TECAVÜZ EDİLİR ENDİŞESİNDEYDİM
Ben en çok onlara tecavüz edilir, çocuklarımızı kaçırırlar diye korkuyordum. Tabancalar elde hep birlikte balkondayız. Bir gözümüz de tam karşımızdaki cezaevinin kapısında. İçeridekileri salacaklar diye bekliyoruz. Biraz sonra haber aldık ki ilçeyi basan kalabalık grup belediyemizin damperli kamyonu ile Şırnak istikametine doğru gitmiş, saldırı da bitmiş.
Jandarmaya vardım, ortalık savaş alanı gibi. Maalesef bir erimiz şehit edilmiş, asker ve sivillerden yaralılarımız var. Telefon olmadığı gibi jandarma telsizi de devre dışı. Hiçbir şey düşünmeden hemen bulduğum bir sivil araçla vakit geçirmeden Siirt'e hareket ettim. Valimizi haberdar edeceğim. Yanımda Orman Bölge Şefi Ali Aksu ve koruma olarak silahlı bir jandarma eri var. Eruh çıkışında asker hemen uyudu.
Yolda dizili büyükçe taşlar gördüm, araçtan indim ve kenara attım. Bu taşları, yolu sürekli gözetim altında tutan teröristlerin dizdiğini, ancak benim kaymakam olduğumu bilmediklerinden müdahale etmediklerini, içlerinden birisinin daha sonraki itiraflarından öğrenmiştim.
15 AĞUSTOS'U SEMELERİ TESADÜF DEĞİLDİ
Saat 01.00 sıralarında Siirt'e vali konağına vardık. Olay hakkında valimize bilgi verdim. Ertesi gün ilçeyi basanların PKK diye bir örgüt elemanı olduklarını, yerlere atılan broşürlerden öğrendik. Bu ismi ilk defa duymuştum. ok daha öncelerden hazırlıklı oldukları belli olan bu teröristlerin ilçe jandarma ve merkez bölük komutanlarının izinli olduğu bir günde ilçeyi basmaları, telefon ederken görüşmemin kesilmesi tesadüf değilmiş.
Olaydan hemen birkaç gün sonra bakanlık müsteşarının valimizi arayarak, ilçe basıldığı sırada benim ilçede olmadığıma ilişkin dış basında haberler çıktığını, bu yüzden bakanın görevden atılmamı, vakit geçirilmeden gereğinin yapılmasını istediğini öğrendim. Öyle ya bir günah keçisi bulunmalıydı.
VALİNİN DİK DURUŞU
Kaymakam feda edilirse kamuoyu tatmin edilmiş olurdu. Ama valimiz kaya gibi bir duruş sergiledi ve 'Birisi görevden alınacaksa, beni alın ama o fedakar, olay sırasında ve sonrasında canını hiçe sayan deli kaymakamı değil' dedi ve ben atılmaktan ve asılmaktan kurtuldum. Bu üzücü olayın faturası yanılmıyorsan ilçeye yeni atanmış ve henüz 10 gündür görevli bir astsubaya kesildi. Bölük komutanı olan yüzbaşıyı daha sonra albay rütbesi ile gözlerimle gördüğüm için baskın nedeniyle hiçbir bir hesap ödemedi.