Eski bir kabadayı anlatıyor

Onlara, "Baba", "Kabadayı" denilir, hepsi de isim isim bilinirdi. Çek-senet tahsilatı, ihale paylaştırma, kumar, gazinoların korunması, gazino ilan ve reklamları gibi konularla uğraşırlardı. Polisle asla karşı karşıya gelmez, hatta onları görünce düğmelerini ilikler, saygıda kusur etmezlerdi.

Şimdi 82 yaşında ve bir dönem İstanbul'un namlı kabadayılarından olan isimle onların dönemini, bugünkü olayları konuştuk. "İsmini açıklamamamı" rica etti. Sohbetten aldığım notlardan bir bölüm aktarıyorum:

MAFYAYI SERVETİNDEN ÖLÇERSİN

"Durumlar yine aynı ama şimdi memleketimizde, hatta bütün dünyada da yaşam tarzı değişti. O gün ne vardı Türkiye'de 10 tane 20 tane insanın ismi konuşuluyordu. 'Yok işte o kabadayıdır, yok yeraltı dünyasında mafyadır' deniliyordu. Gerçekten kimsenin bir alakası yoktu mafyalıkla yeraltı dünyasıyla. İnsanların normal yaşamları vardı.

Bir insanın mafya olmasını servetinden, mal varlığından ölçersin. Bu adam nereden kazanmış, nasıl bu imkanlara kavuşmuş ya da gerçekte bu imkanları var mıdır, yok mudur Güçlü insan olması, belli güçlerden destek alması gerekir. Günümüzde yaşam tarzı değişmiş. Eskiden olanla, günümüzdeki arasında çok fark var. Şimdi teşkilat kuruluyor, herkesin yanında 300-500 kişi, en küçüğünün yanında 50-100 kişilik kadro var. Yani gerçekten mafya oluşturuluyor ve birtakım ciddi şeyler yapılıyor, ciddi kavgalar veriliyor. Yani bunlarla, bizim dönemimizin bağdaşır, konuşulur bir yanı yok.

CEZAEVİNDE ŞİŞLENDİM

24 yıl hapis cezası almıştım. Daha önce yattığım İzmir ve Zonguldak cezaevlerinde disiplin vardı. Devlet cezaevine tamamen hakimdi. Oralarda uyuşturucu hap, esrar olmazdı. Zonguldak cezaevinden Elazığ cezaevine gönderilmiştim. Elazığ cezaevi uyuşturucu suçlarının adeta merkeziydi. Kumar oynatıyorlar, hatta içeride esrar yapılıyor ve satılıyordu. Cezaevinde 750 mahkum vardı. Benim cezaevinde sözüm geçerdi, o yüzden müdürün yanına, idareye rahatlıkla gidip geliyordum. Müdüre, 'Bu hapishane batıyor kardeşim. Millet yatağını, ekmeğini satıyor. Bunlarla mücadele edin' dedim. O zamanki yetkililer, 'Necdet boş ver, bırak uyuşsunlar. Biz başa çıkamıyoruz' dedi.

Gardiyanlar içeriye giremiyordu. Cezaevinde saygınlığım, biraz da gücüm var. Mahkumlarla toplantı yaptım, 'Bundan sonra burada esrar satılmayacak, kumar oynatılmayacak' dedim. Kumar oynatan, esrar satılan diğer koğuşlara da akşam müdahale ettik. Cezaevinde büyük bir olay çıktı. Olay sırasında birisi beni arkadan şişledi. Şiş, karaciğerime saplanmıştı. Benim tarafımı ve onların tarafını tutanlardan 20 kişi de yaralanmıştı.

Döndüğümde, beni oradan Van Cezaevine gönderdiler. Tekrar Elazığ'a dönmek için mücadele ettim ve sonunda gönderildim. Ancak, savcı cezaevinin düzenini bozduğum gerekçesiyle beni Adıyaman'a gönderdi. Gittim Adıyaman'a. Oradan akıl hastanesinden rapor aldım ve yeniden Elazığ'a dönebildim. Cezaevinde düzeni sağlamak için ayaklandık. Esrarı, kumarı bitirdik.

MAFYA SOKAKTA DEĞİL

Bugün insanların profili, yaşam tarzı değişmiş. Uyuşturucu haplar kullanılıyor. Bu yüzden de suç oranları giderek artıyor. Bu konuyu bakanlıkların, sivil toplum kuruluşlarının birlikte ele alması lazım. Mafya, sokakta değil, tepede olur.

Bizim zamanımızda polise, jandarmaya en küçük bir saygısızlık olmazdı. Polis telefon ettiğinde gider, karşılarında düğmemizi iliklerdik. Bu devlete olan saygımızdandı. Bugün ise bunlara aldırmayan yeni nesil var. Unutmayalım, en güçlü mafya da olsa, Devlet ezip geçer. Ancak, bunlara yol verildiğinde önünü kesmek mümkün olmuyor.

Madde bağımlısı olanlar suç işliyor. Aklı başında olan, onların işlediği suçları işlemez. Mafya giderek örgütleşiyor. Bugünkülerin kabadayılıkla uzaktan yakından alakaları yok. Bizim zamanımızda birisi içki içtiğinde etrafa kokusu yayılmasın diye ağzını çalkalayıp gidiyordu. Yani insanlara saygı vardı.