Olaylar giderek tırmanıyordu. Adım adım 12 Eylül 1980 darbesine doğru gidiliyordu. Hemen her gün "sağ-sol çatışmalarında" günde ortalama 15'e yakın vatandaşımız öldürülüyordu. Sağ-sol çatışmalarının çıkarılamadığı yerlerde, o ilin, ilçenin başka duyarlılıkları devreye konuluyordu. Bunların başında Alevi-Sünni çatışması çıkartılması planlanıyordu. Bunu önce Kahramanmaraş'ta çıkardılar, sonra Çorum'da.
Çorum'da olayların çıkacağı "fısıltı gazetesi"nde o kadar yaygındı ki, hangi gün olayın çıkacağı bile söyleniyordu. Olaylar cuma günü başlayacaktı. Gerçekten cuma günü başladı. Çorum Saat Kulesinin hemen yakınında Ulu Cami bulunuyor.
CAMİYİ BOMBALADILAR
O günlerde polise güven azalmıştı. Her iki kesim de askere güveniyordu. Asker, her gün caddelere, sokaklara kurulan barikatları söküyor, gece aynı barikatlar bir daha kuruluyordu. Hiç unutamam, benzin, mazot dolu variller özellikle yokuşlu yerlere 30-40 metre aralıklarla dizilmişti. Birisi patlatıldığında yuvarlanarak diğer varili tutuşturacak şekilde ayarlama yapılmıştı.
Cuma günü sokağa çıkma yasağı kaldırılmıştı. İnsanlar gergindi. Ulu Cami önünde duran bir otomobilden inip camiye giren kişi, "Ey cemaat ne duruyorsunuz Milönü'nde Alaattin Camisini bombaladılar, camiyi yaktılar" diye bağırdı. O kişinin kim olduğu bir daha da ortaya çıkmadı. Namaz bozuldu. Cemaat bağırarak Milönü'ne doğru ilerlemeye başladı. Ama ne ilerleyiş! Kiminin elinde bıçak, kimisinde nacak, kiminde keser vardı. Bazı iş yerleri açılmış, geçenlere sopa, dağıtıyorlardı. Bu önceden hazırlığı da gösteriyordu.
Bir sopa da ben aldım. Cemaatin arasındaydım. Bir taraftan atılan sloganları yazmaya çalışıyor, bir taraftan dikkat çekmemek için sopa sallıyordum. Sloganları yazdığım kağıdı hemen kemerimin arasına sıkıştırıyordum.
NAİL YOLLARINI KESTİ
Sivil polis Nail Bey, kalabalığın önüne geçip, "Yalan, bombalama, yakma yok" diye bağırıyordu. Ancak onu kimse dinlemiyordu. Sel gibi kalabalık ilerlerken, Nail'in kafasına koca bir taşı attılar. Sivil polis yaralanıp yere düştü.
Jandarma yolu kesti. "Dur" diyor ama kimseyi durduramıyorlardı. Önceden çarpı işareti konulmuş iş yerleri bir taraftan yağmalanıyordu. Türkiye'de ilk defa bir cami yakıldığına göre, bunun fotoğrafını da çekmeliydim. Kan ter içinde camiye yaklaşmıştım. Yaşlı bir amca bahçesindeydi. Caminin yerini sorduğumda, yanında bir genç belirdi. Sorunca gazeteci olduğumu söyledim. Koştu, elinde bir kazma sapı. Kafama vurdu vuracak. İleride bulunan 5-6 kişilik gruba bağırdı, "Koşun koşun komünisti yakaladım" diyordu.
Kalabalık geldi. Bir genç silahı alnıma dayadı. Kazma saplı genç kafama ha vurdu, ha vuracaktı. Birisi sordu, "Nerelisin" Yozgatlı olduğumu söyledim. Tabancayı indirtti, "Üzeyir Abi ne derse onu yapalım" dedi. Birisi, kimliğimi incelerken, "Yozgatlı ama bıyığı komünist bıyığı" dedi. (Bıyığım bildim bileli hep böyleydi.) Bir başkası, "Ecevit'in gazetesi, komünistlerin gazetesi Hürriyet'te çalışıyormuş" dedi. Sonra rehin alınma, saatlerce bekletilme ve sonunda önceki olaylarda tanıştığım ülkücü bir gencin, beni bıraktırması... Bu olayın uzun bir hikayesi var. En azından yaşadıklarımın bir bölümünü "5-6-2 Tamam Reis" kitabımda yazdım.
O gün 50'den fazla insan öldürülmüştü. Ben de "Yozgatlı olmam", Çorum'da ilk olaylar çıktığında her kesimden görüş alırken tanıştığım Bilal'in bana kefil olmasıyla serbest bırakılmıştım.
Türkiye'de kan gövdeyi götürüyordu. Sağ-sol, sonra Alevi-Sünni çatışmaları derken 12 Eylül 1980 öncesinde yaklaşık 5 bini aşkın insanımız öldürülmüştü. Olaylar gündemden düşmüyor, giderek artıyordu.
Dönemin CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit, "Yozgat kurtarılmış bölge. Vatandaşların mal ve can güvenliği yok. Göç başladı" dedi. Rahmetle andığım Haber Müdürümüz Ülkü Arman, "Gidip yerinde araştır" dedi. Memleketim Yozgat'a giderken Yerköy yakınında trafik kazası olmuştu. Yaralı yerdeydi. Onu aracımıza alıp Yozgat Devlet Hastanesine götürmüştük.
MANŞETİMİZ: İŞTE YOZGAT
O gün yine her kesimle görüşmüştük. Hürriyet'in 16 Temmuz 1980 tarihli manşeti, İŞTE YOZGAT'tı. Liderlerin faşist-komünist tartışmasına Hürriyet'in yeni bir ışık tuttuğu manşette belirtiliyordu. Vali