99 yaşındaki siyasetçinin tespiti: İkinci Dünya Savaşındaki günlerde gibiyiz

Ali Naili Erdem, 99 yaşında. Siyasete Demokrat Parti'de başladı. Beş dönem milletvekilliği, bu süreçte Sanayi, Çalışma, Milli Eğitim Bakanlığı yaptı. Adalet Partisi'nin yıllarca Grup Başkanlığını yürüttü. Bu kadar önemli görevlerde bulunup da hâlâ Ankara'da asansörü olmayan bir apartmanın 4. katında ikamet ettiğini, eşinden kalan bir yazlığının dışında mal varlığının da bulunmadığını da belirtelim.

O, yalnız konuşmaz, düşüncelerini daktilosunun başına geçip yazar. Bir yazısını bana gönderdi. Türkiye'nin hayattaki en yaşlı siyasetçisinin yazdıklarını birlikte okuyalım.

"İHTİLAL OLDU" DEDİLER

"Tek parti dönemiydi. Kıt kanaat geçinen insanlarımız vardı. Boğaz tokluğuna çalışan emekçiler ve ameleler, kıblesi belli insanların vereceği yevmiyenin arkasında 'şükür' etmenin rahatlığı içinde çalıştı. Bütün servetleri bir ipli yorgandı. Yeise düşmediler. 'Sabah olacaktır geceler' dediler. Batı medeniyetinin yollarına ters bakmadılar.

1946 da çoğulcu demokrasiye geçtik. 14 Mayıs 1950 seçimlerini Demokrat Parti (DP) kazandı, iktidar el değiştirdi. Fakülteden mezun olunca İzmir'in Kemalpaşa ilçesine yerleştim. Halk yeni partinin peşindeydi. Türkiye adeta bir şantiye olmuştu. Salihli Demir Köprü barajı yapılıyordu. O güne kadar görmediğimiz büyüklükte makineler geçiyor, şaşı gözlerle bakıyorduk.

27 Mayıs 1960'da 'ihtilal oldu' dediler. Tadımız kaçmıştı. DP'yi toptan suçladılar ve Yassı Ada'da tertip edilen bir muhakemede kimilerini astılar. Aradan 65 yıla yakın zaman geçti, unutulmadılar. Geriye insanca bir ülke bırakmıştılar. Gerçi kalkınma tamamlanmamıştı ama önemli mesafe alınmıştı.

O GÜNLERİ ARATMIYOR

1961'de silahların gölgesinde TBMM açıldı. Koalisyonlar dönemiydi. İsmet İnönü başbakandı. İhtilalin yaraları çabuk kapanmıyordu. Bir huzur toplantısında sayın başbakan güvensizlik oyu alınca yeni bir hükümet kurulmuştu. Zaman, demirden bir leblebi gibiydi. Deneyimli siyasetçiler Meclis'i açık tuttular. Süleyman Demirel, başbakan olmuştu. Türkiye'ye yeni bir Türkiye ilave etti. Ulus olarak yüzde beş enflasyon yüzde yedi kalkınma ile 'Altın çağını' yaşadı. Millet refah içindeydi. Kıskanıldı. Yeni bir darbe yapıldı ve 12 Eylül 1980 belası yaşayanları zindanlara sürükledi. Bugünler, o yılların uzantısıdır.

Tabii afetler son yıllar içinde milleti canından bezdirdi. Fay hatları dur-durak bilmiyor. Yüz binler yaşam savaşı veriyor. Hayati ihtiyaçları peşinde koşanlar perişan. Hastaneler dolup boşalıyor. Ceza evleri artık yetmiyor. Şimdilerde gergin bir Türkiye'de yaşıyoruz. Öfkeli bir ortamdayız. Gülenler azaldı, ekmekler çok küçüldü. Pahalılık nefes aldırmıyor. Çok yerlerde insanlar hatıralara sığınıyorlar. Aç, açık kalmamak, ucuz bir şeye sahip olmak için kuyruklarda dolaşıyorlar. Ekmek aslanın ağzında. Ahalinin önemli bir kısmı ve özellikle emekliler feryat içinde. Adeta İkinci Dünya Savaşını aratmayan günlerdeyiz.

BÜYÜK HEDEFLER PEŞİNDE

1920'lerin Türkiye'sinde ise Cumhuriyeti kuranlar büyük hedeflerin peşindeydi. Atatürk ve arkadaşları çağdaş bir Türkiye'yi var etmenin mücadelesini vermenin kararlılığı içinde hükümet ettiler. 'Vatandaş çarşıda, pazarda, bahçede, parkta, yolda, kahvede özgür olmadır' dediler. Demokrasiyi altın bir tasta sundular. Kadrini, kıymetini bilenler oldu, bilmeyenler oldu. Batının emperyalistleri diri ve sağlıklı bir Türkiye'yi istemedikleri için saldırdılar. Kaybettiler. Fırsat bu fırsattır diyen bazı kişiler kurtarıcılar olarak ortaya çıktı.

Türk halkı demokrasiden vazgeçmeyeceğini