Dışarıdan hep hüzünlü görünürmüşüm

Gururlu ama acılı bir coğrafyanın insanı o. Çocukluğunu geçirdiği Rumeli'nin kızı. Yemek kitabında, söylediği türkülerde, şarkılarda, canlandırdığı karakterlerde hep bu kültür mirasının belirgin hatları var, fahri büyükelçisi gibi. Hayatı boyunca dışarıdan hep hüzünlü bulunmuş. Belki de bu yüzden. "Gurbet aslında birbirine çok doyamadan kaybetmek" diyor. Ama onun hüzün dışında anlatacak başka şeyleri de var. İkilemli soruların bu haftaki konuğu müzisyen, oyuncu ve makyöz Suzan Kardeş. 8 yaşınıza kadar çocukluğunuzu geçirdiğiniz Kosova'dan... Aklınızda en çok duyduğunuz müzikler mi, kitabını yazdığınız yemeklerin kokusu mu var- Valla aslında hepsi. En çok da çocukluğumu ve akrabalarımı orada bıraktığım için... Gurbet denen şeyin ne olduğunu öğrendim. Gurbet aslında birbirine çok doyamadan kaybetmek. Nene yemeklerini hiç unutamazsın. Pişirdiği biberin kokusu bile burnumda tüter. Türkiye'ye geldikten sonra 13 yaşında bir güzellik salonunda çalışmaya başlıyorsunuz. Hayat mı sizi yönlendirdi, başarılı bir makyöz olacağınızı hep biliyor muydunuz- Aslında bir şeyler yapacağımı biliyordum. O sıra bunu adlandıramıyordum. Biraz da hayat seni sürüklüyor. Beni çalışmam için teyzemin kızının kalfa olduğu bir yere verdiler. Klasik eski usuller, eti senin kemiği benim durumu. Makyajda en gurur duyduğunuz işiniz... Sezen Aksu'ya sonra uzun yıllar birlikte çalışmanıza neden olacak "Çalıkuşu" fotoromanı makyajı mı, Haluk Bilginer'e yaptığınız Atatürk makyajı mı- "Çalıkuşu" fotoromanı benim hayatımda çok önemli. Zor yanı şuydu; Sezen Aksu bana bir şey yaptırmak istemiyordu. Her şeyi kendisi yapıyordu. Haluk Bilginer işi ise çok özel bir işti. O bir Atatürk'tü. Atatürk bu memleket için ve bütün dünya için çok önemli ama biz Rumelililer için bambaşka bir şey... Arnavutköy'deki evinizi Bekriya (Sarhoş) adında bir meyhaneye çevirip 14 yıl boyunca işlettiniz.Sonra neden kapattınız: Çok mu yoruldunuz; patron değil, şarkıcı olmaya mı karar verdiniz- "Sahne beni çağırıyor" diye bir laf vardı ya, benim de öyle oldu. Ben bu meyhaneyi iki kere kapattım aslında. Her seferinde neden kapattığımı unutup yeniden açtım. Tabii ki hâlâ aklım orada, bizim sülale mesleğimiz. Canlandırdığınız televizyon karakterlerinden hangisi daha çok sizsiniz: "Çocuklar Duymasın"da Çaycı Hüseyin'in annesi Kükrek Kadriye mi, "Seksenler"de Pastacı Sami'nin annesi "Fato Ana" mı- Kükrek Kadriye çok enteresan bir şey. Çünkü ben her zaman çay içen bir insanım. Çaycı Hüseyin'in "Çaylarrrr" deyişi beni hep etkilemiştir.Fato Nene desen, o benim nenemdir, annemdir. Geçmişim yani...Osmanlı'nın torunlarından biriyim Yemek kitabı, müzikler, oyunculuklar... Bunların hemen hepsinin Balkan temalı olması: Kişisel tercih mi, alın yazısı mı- Benim yaşam biçimim. Ben bir Rumeliliyim. Osmanlı'nın orada yaşayan torunlarından biriyim. Oranın kültüründen çok şey aldım. Karakterimde Rumeliliği taşırım hep. 10 albüm yaptınız. İçlerinde sizin için en özeli... Meyhanenizde söylediğiniz şarkılardan yaptığınız "Bekriya" mı, makyaj yaptığınız sanatçıların size eşlik ettiği "Makyaj Odası Şarkıları" mı- İlk albümüm çok özel. Bir daha öyle olmaz. Birinci albüme bir daha asla dönülmüyor. "Makyaj Odası" ise Yeşilçam vefasının dibidir. O da çok özel. Herkesin hayatı film oluyor ya... Sizinki bir film olsa dram mı olurdu, romantik mi - Gençliğimden beri hep birisi gelir kulağıma ne kadar hüzünlü görünüyorsun der. Hüzünlü görünürmüşüm. Benim filmim hem ağlatır hem güldürürdü. İnsanların benim romantik taraflarımı gördüğünü düşünmüyorum. Göstermek isterim. Peki kim çekerdi: "Dedemin İnsanları"nın yönetmeni çeken Çağan Irmak mı; "Çingeneler Zamanı"nın yönetmeni, memleketliniz Emir Kusturica mı - Keşke dizi olsa da bir bölümünü Çağan çekse bir bölümünü o çekse, bir bölümünü Zeynep Tan çekse... Çalıştığım tüm yönetmenlerle çalışmak isterim.HAYAT BİLGİSİGüzel olmak isterim ama yorgunum Kartvizitiniz çok kalabalık. Tek bir hakkınız olsa hangisini kullanırdınız: Makyöz-oyuncu mu, makyöz-şarkıcı mı- Hiçbirinden vazgeçmem. O kadar zor ki. Beni ben yapan mesleğim makyözlük olduğu için o hep benim hayatımda olacak. Diğerlerindeyse yan yan gideceğim ben. 25 yaşınıza dönmek mi, Dolmabahçe Sarayı mı- Dolmabahçe Sarayı kalsın. 25 yaşıma dönmek isterim. Fiziksel olarak isterim. Her kadın gibi güzel olmak isterim ama yorgunum. Bir daha buraya gelene kadar çok yorulacağım. Gençlik başka. "Gençlik bilebilse, ihtiyarlık yapabilse" demişler. Sizce hangisi daha avantajlı: Zengin ama çirkin doğmak mı, fakir ama güzel doğmak mı- Dünyaya kartvizitle gelenlerden değilim. Kartvizitli gelenler var. Onların şansı farklı. Ama insan kendi hayatını kendisi güzelleştirir. Bunların ikisini de silersem akıllı ve çalışkan olmak derim. Para saadet getirir mi, getirmez mi- Para, huzur ve konfor demek. Teknoloji gelişti, soba yakmıyorsun, derede çamaşır yıkamıyorsun, bunları sağlayan para. Hayatına kalite katıyor. Mantık mı, içgüdü mü - Keşke daha mantıklı olabilseydim. Koç burcuyum. Biraz kafayla dalıyorum olup bitene. Ama içgüdülerim beni hiç şaşırtmadı. Hangisinin aklını okuyabilmek isterdiniz: Sevgilinizin mi, en büyük düşmanınızın mı- Sevgiliden korkmam, alt ederim ben onu. Ama düşmanımın bana nerede kötülük yapacağını bilmek isterim.KÜÇÜK KEYİFLERBenim önümde su dursun ben o suya bakayım Tren yolculuğu mu, gemi yolculuğu mu- Gemiyle yola çıkmak... Treni de seviyorum ama suyun üstünde gitmek daha güzel. Deniz-kum-güneş mi, orman-ağaç-temiz hava mı- Deniz-kum-güneş! "Denize girer misin, kuma yatar mısın, güneşin altında durur musun" diye sorsan hiçbiri yok. Ama benim önümde su dursun, ben o suya bakayım... Bodrum-Gümüşlük mü, Çeşme-Alaçatı mı- E tabii ki Gümüşlük. Vazgeçilmezim, fırsat buldukça yaşadığım yer. Kız kardeşim Bodrum'da yaşıyor. Yazın ömrü uzun bence oralarda. O çok güzel bir şey. Peki İstanbul'un...