Pedri denen bela

Takımın adı Galatasaray olunca, Avrupa maçına çıkınca, ilk karşılaşmada golsüz berabere kalınca, rakibin adının Barcelona olduğuna bakmıyor, gerçekleşeceğine inandığın bir hayale kapılıyor, umuda yelken açıyorsun Biliyorsun ki, geride yaşanmışlıklar, tarihe yazılanlar var Doğal olarak "hadi bi daha" diyorsun Haksız değilsin Bunlar maç öncesi duygular elbette... Maç başladı, tatlı bir umuttan, tatlı bir hayaldan hakikate döndük Karşımızdaki Barcelona, ilk maçtaki Barcelona değildi Daha ilk dakikadan topu ve maçı Barcelona'ya bıraktık Dünyanın en iyi pas oyununu oynayan Barcelona, Galatasaray'ın bıraktığı geniş alanlarda istediği gibi top çevirdi Mutlak bir hakimiyet kurdu Oysa ilk maçta olduğu gibi rakibe yakın oynamalı, bu kadar rahat pas yapmasını engellemeliydik Ya düşünemedik ya da hem savunma yapayım, hem hücuma çıkayım derken ikisinde de eksik kaldık Buna rağmen De Jong'un auta giden bir şutu dışında kalemizde bir sıkıntı yaşamadık Hatta kaleci Pena yere bile yatmadı Hele duran toptan Marcao kafasından kazandığımız gol, tarihe yeni bir imza atmanın habercisi gibiydi Bu golden sonra oyunu tutmalı, hiç olmazsa devreye 1-0'la girmeliydik Yapamadık; Pedri denen bir bela başımızı döndürdü Kendi yaş grubunun dünyada en iyisi sayılan ve oynasın diye uğruna Messi'nin satıldığı iddia edilen 19'luk İspanyol'u durdurmayı beceremedik, başaramadık İşin kötü tarafı, Barcelona'nın en iyi yaptığı işi, pas oyununu oynaması için geniş alanlar bırakmaya maç boyu devam ettik Orta sahamız ilk maçtaki direnci gösteremedi Gomis önde hiç top tutamadı, zorlayamadı Acaba daha diri. daha iyi Muhammed ile başlamak doğru tercih olmaz mıydı Barcelona ilk maçtan boyunun ölçüsünü almış olacak ki, "başımıza ne gelirse bu Kerem'den gelir" diyerek, çok yakın oynadılar Hatta