İnsanoğlu melekler gibi günah işlemeyen varlıklar değildir. İlk İnsan olan Hazret-i Âdem ve Havva validemiz bile, işledikleri hata yüzünden Cennetten çıkarılmış ve yeryüzüne indirilmişlerdir.
Ancak, bu dünyaya gelişte, Allah'ın takip ettiği binlerce gayeler vardır. İnsan türünün imtihan edilmesi bu gayelerden sadece birisidir.
"İnsan beşerdir, şaşar." sözü, insanoğlunun her zaman hata işlemeye meyilli olduğunun ifadesidir. Fakat, asıl mesele hata yapmak değil, hatasının farkına vararak bir an önce hatasından dönmek meselesidir. Şeytanın ise, insana kurduğu en tehlikeli tuzağı, hatayı hata olarak göstermemek, bin dereden su toplayarak kendisinin haklı olduğunu kabul ettirip söyletmektir. Şeytanın maksadı, insanın Allah'a karşı işlediği hata ve günahlarından dolayı tövbe ettirmeyip, Allah'ın bağışlamasını engellemek; insanlara karşı işlediği hatalarından dolayı da özür diletmeyip affetmesine mâni olmaktır. Bu durumda da, ne Allah o kulunu bağışlar ve ne de insanlar o kişiyi affeder.
Her insanın bilerek veya bilmeyerek işlediği şahsî kusurları vardır. O kusurlar, daha çok kişiyi ilgilendirir ve bir an önce o kusurlardan kurtulmak için gayret eder. Meselâ, birisi diğer birisine karşı bir yanlış yaptığı zaman hemen özür dilemeli ve helâllik istemelidir. Böyle yaptığı takdirde, dünyada olay biter ve ahirete kalmamış olur. Aksi takdirde, paranın pulun geçmediği mahşer gününde, hatayı işleyenin işi çok zor olur.
Bir başka mesele de, şahsî kusurlar ile cemaati ilgilendiren hataların affedilmesi konusudur. Bu ince meseleyi veciz bir tarzda izah eden Bediüzzaman Hazretleri, bu çok önemli farkı şöyle açıklıyor: "Fert mütekellim-i vahde olsa müsamahası, fedakârlığı amel-i salihtir; mütekellim-i maalgayr olsa, hıyanet olur. Meselâ. Bir şahıs kendi namına hazm-ı nefis eder, tefahur edemez, millet namına tefahur eder, hazm-ı nefis edemez." (ESDE, Sünuhat, s. 465.)
Evet, bu izahlardan anlaşılıyor ki, herhangi bir insan kendine karşı işlenen bir hata ve kusurdan dolayı, o kişiyi affetmesi dinimizin beğendiği güzel bir amel ve harekettir. Sahibine sevap bile kazandırır. Ancak, bir cemaatin şahs-ı manevîsine karşı işlenen ve o cemaatin hukukunu çiğneyen büyük yanlışlar karşısında, hiç kimsenin tek başına o hatayı affetme hakkı ve yetkisi yoktur. Meselâ, Bediüzzaman Hazretleri ve Risale-i Nur aleyhinde konuşulan ve yazılan şeyleri affetmek büyük yanlış olur. Bilerek veya bilmeyerek yapılan böyle büyük yanlışlar yapıldığı zaman, bunlara karşı usulü dairesinde cevaplar verilir ve kamuoyunda meydana gelebilecek yanlış kanaatlerin önü alınmış olur. Gazetemiz vasıtasıyla böyle iftiraya varan aleyhte yazılanlara verilen cevaplar bu cümledendir.