Şahıslar fânî şahs-ı manevîler bâkîdir

Eski zamanlar bir cihette ferdiyet zamanları olmasından, bazı meşhur zatların etrafında toplanan kalabalıklara, o meşhur şahıslar nokta-i istinat oluyordu.

Dünya itibariyle böyle olduğu gibi, manevî bakımdan da aynı hakikat geçerliydi. eşitli isimlerdeki tarikatların, o meşhur isimler ile anılması buna delildir. Meselâ; Nakşî, Kadirî, Rufaî ve Mevlevî tarikatları gibi.

Ahirzaman şartlarına gelindiğinde, eski zamanın şartlarından çok farklı durumlar ortaya çıktı. Bu meseleye açıklık getiren Bediüzzaman Hazretleri şöyle demektedir: "Bu zaman cemaat zamanıdır. Ehemmiyet ve kıymet şahs-ı maneviye göre olur. Maddî ve ferdî ve fânî şahsın mahiyeti nazara alınmamalı. Hususan benim gibi bir bîçarenin kıymetinden bin derece ziyade ehemmiyet vermekle bir batmanı kaldırmayan zayıf omuzuna, binler batman ağırlığı yüklense, altında ezilir." (Kastamonu Lâhikası s. 19)

Bediüzzaman Hazretleri, bahsi geçen hakikate binaen, Risale-i Nur hizmetini kendisiyle bağlı ve şahıs merkezli bir hizmet hareketi olmak yerine, kitaba endeksli ve cemaatin şahs-ı manevîsini ön plâna çıkaran bir iman cereyanı olarak tesis etmiştir. Böyle bir sistem kurduğu içindir ki, Üstadın vefatından sonra bu hizmet akamete uğramamış ve gittikçe inkişaf ederek, ülke sınırlarını da aşıp, dünyanın dört bir tarafında ve yetmişe yakın dünya diline tercüme edilerek okunur hale gelmiştir.

"Bâkî hakikatler, fânî şahıslar üzerine bina edilmez. Edilse, vazifeye ehemmiyetli zarardır." diyen Bediüzzaman Hazretleri, aynı gerçeği "Her cihetle kemâlde ve devamda olan bir vazife, çürümeye ve çürütülmeye maruz ve müptelâ fertlerle bağlamaz ve bağlanmamalı." demektedir. Kendi şahsını örnek göstererek, kendisinden sonra da bu sistemin aynı tarzda devam ettirilmesini talebelerinden istemektedir. Risale-i Nur hareketine mahsus olan bu sistem, kıyamete kadar bu şeklide devam edip gidecektir, inşaallah.

Bediüzaman Hazretlerinin ahiret âlemine irtihal etmesinden sonra, cemaat içinde temayüz etmiş olan bazı şahıslar etrafında kümelenmeler oldu. O topluluklar da, o şahısların adıyla tarif edildi. İlk zamanlar parlak gibi görünen böyle durumlar, o şahısların her fânî gibi ahiret âlemine göçmesinden sonra, gittikçe zayıfladı ve birçoğu unutulup gitti.