Cenab-ı Hak tarafından İslâm fıtratı üzerine yaratılan her çocuk, anne babası ve çevresinin tesiriyle zamanla ya Hıristiyan veya Musevî olur ya da Müslüman kimliğini korur.
İslâm coğrafyasında dünyaya gelen ve Müslüman olma özelliğini koruyan insanlar ya ihlâslı mü'minler olarak hayatını devam ettirir veya bunun aksine bir hayat sürerek dünya ve ahirette çok şey kaybeder. Olması gereken ise, Allah'ın emir ve yasaklarına samimî olarak itaat edip, iki cihanda da saadetini kazanmaktır.
Mü'min ve Müslüman olduğu halde, nice insanlar fıtratını bozarak riya denilen bir hastalığa düşerler. Riya sözlük anlamı itibariyle, özü sözü bir olmamak, inandığı gibi hareket etmemek ve iki yüzlü davranmaktır. Halbuki, Mevlâna Celâleddin-i Rumî Hazretleri böyle insanlara "Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol!" ikazını yapmaktadır. İki yüzlü davranan insanlardan, her zaman toplum hayatı çok zararlar görmüştür.
Riya, aynı zamanda müdahenedir. Müdahene ise, menfaat elde etmek amacıyla bir insanı yüzüne karşı methetmek, övmektir. Menfaatini elde ettikten sonra da, arkasından farklı şeyler söylemektir. Böyle bir durum ise, sahibini fiilî olarak yalancı durumuna düşürür. Özellikle, siyaset dünyasında yetkili makam sahiplerine karşı hem söylemleri ve hem de eylemleriyle, inanmadığı halde çeşitli tavırlarda bulunmak riyakârlığın en geçerli olduğu hâllerdir. Bediüzzaman Hazretleri "Riya müdahenedir [dalkavukluktur]. Müdahene dahi kizbdir [yalancılıktır]" der. (İşârâtü'l- İ'caz, s. 169.)
İnsanı riyakârlığa sevk eden sebeplerin başında geleni iman zayıflığıdır. Allah'a hakkıyla iman etmeyenler, diğer insanlara kendini beğendirmek için riyakârca tavırlara girerler. Bir diğer sebep ise, insanların ilgisini ve beğenisini kazanmak için riya vaziyeti takınırlar. Başka bir sebep de, şöhret ve makam sahibi olmak, emsallerine üstün gelmek için insanlara iyi görünmek ve lâyık olmadığı makamlarda görünmek için riyakârca hâllere gireler. Bütün bu durumlar, Allah'ın razı gelmediği ve insanlar tarafından farkına varıldığı zaman hiç hoş karşılanmayan vaziyetlerdir.
Bahsi geçen riyakâr durumlardan kurtulmak için, Allah'ın rızası esas alınmalıdır. ünkü, Bediüzzaman Hazretlerinin ifade ettiği gibi "Cenab-ı Hakkın rızası ihlâs ile kazanılır. Kesret-i etba [taraftarların çokluğu] ve fazla muvaffakiyet ile değildir. Eğer O razı olsa, bütün dünya küsse ehemmiyeti yok. O razı olduktan ve kabul ettikten sonra halkları da razı eder." (İhlâs Risalesi)

4