Bir vücudun âzaları gibi olmak gerekir

Cemaat asrı olan bu çağda, fert olarak özellikle İslâm dinini yaşamak kolay değildir.

Bin cihetten günahların insanların etrafını sardığı ve büyük günahların rahatça işlendiği bir zamanda, dinin gereklerini yaşamak neredeyse imkânsız hale gelmiş. Sosyal hayatın bütün dokularına kadar sirayet eden, hatta cep telefonlarını da istila eden çeşitli günahlar, insanların maneviyat dünyasını mahvetmiş bir durumdadır.

Allah'ın, kullarına emrettiği veya yasak ettiği emir ve yasaklar, ancak kuvvetli bir iman ve içine dahil olduğu bir cemaatin şahs-ı manevisinin birbirlerine ettiği samimi dualar sayesinde yerine getirilebilir. Yoksa, ahirzaman şartlarında tek başına kalan bir mü'min, başta nefis ve arzuları, duyguları ve şeytanı ve dünyanın sûrî ve sahte tatlılığı, o insanın her cihetten aldanmasını netice verebilir. Bu hakikate binaen, mutlaka bir cemaat veya tarikata dahil olup, kendini her türlü günahlardan korumak ve ahiretini kurtarmak, özellikle her bir Müslümanın bu zamanda en büyük meselesidir. Aksi takdirde, inandığı gibi yaşayamayan bir mü'min, bundan sonra yaşadığı gibi inanmaya başlar. Onun akıbeti ise hüsrandır.

Risale-i Nur tefsirleri etrafında toplanan ve nuranî bir cemaat halini alan Nur Talebeleri, ahirzaman denilen ve Asr-ı Saadetten günümüze kadar bütün ümmetin şerrinde Allah'a sığındığı fitneler döneminde, doğrudan doğruya iman hakikatleri ile hem kendilerinin, hem de milletin imanlarını kurtarmak ve kuvvetlendirmek vazifesiyle meşgul olan ve bunun dışındaki şeyler ile üçüncü, dördüncü ve beşinci derecede ilgilenen bu topluluk, gerçekten çok önemli bir hizmet ile meşgul olmaktadır. ünkü, hadis-i şerife göre bir insanın imanının kurtulmasına vesile olmak, dünya ve içindeki her şeyden daha hayırlı ve sevaplıdır.

İşte, böylesine ulvî ve mukaddes bir hizmet ile meşgul olan bir cemaat, Bediüzzaman Hazretlerinin ifadesiyle bir vücudun organları gibi olması ve çalışması gerekir. Üstad, İhlâs Risalesinde bu meseleyi şöyle izah eder: "Nasıl bir insanın bir eli diğer eline rekabet etmez, bir gözü bir gözünü tenkit etmez, dili kulağına itiraz etmez, kalp ruhun ayıbını görmez. Belki birbirinin noksanını ikmal eder, kusurunu örter, ihtiyacına yardım eder, vazifesine muavenet [yardım] eder. Yoksa o vücud-u insanın hayatı söner, ruhu kaçar, cismi de dağılır." (Lem'alar, s. 391.)