Dünya sahnesi, bir kez daha büyük güçlerin gölgesinde şekilleniyor. ABD-İsrail ekseninin Orta Doğu'daki müdahaleleri, bölgeyi felaketle sınarken, "demokrasi" ve "insan hakları" söylemleri bu yıkımın maskesi haline geliyor. Gazze'de hayatını kaybeden siviller, Batılı başkentlerin sessizliği karşısında bir kez daha hatırlatıyor: Küresel güçlerin hareket noktası vicdan değil, menfaat. Bombalar altında kalan çocukların sessiz çığlığı, bu ikiyüzlülüğün en çıplak göstergesi.
Doğu tarafı da farklı değil. Rusya sınırlarını genişletmeye çalışıyor, Çin ekonomik imparatorluğunu pekiştirmenin yollarını arıyor. Onların rehberi "eşitlik" veya "barış" değil; çıkar. İşte bu karışıklığın ortasında Türkiye duruyor: Hem Batı hem Doğu ile ilişkilerinde dengeleri değiştirebilecek, hatta yeni bir küresel denge kurabilecek tek ülke biziz. Ama bu fırsat, akıllıca yönetilmezse kaybolabilir.
OSMANLI'NIN GÖLGESİNDEN UYARI
Tarih, hatalar kadar öğretilerle de doludur. Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı, Almanya'nın yanında saf tutarak tek bir cepheye yaslandı. Liderler bunun bedelini öngöremedi; imparatorluk dağıldı, topraklar işgal edildi, millet parçalandı. Bugün, benzer bir dönemeçten geçiyoruz. ABD-İsrail eksenine karşı önerilen "TRÇ İttifakı" –Türkiye, Rusya ve Çin– kulağa cazip geliyor. Ancak tarih bize hatırlatıyor: Tek bir eksene yaslanmak, bağımsızlığın kaybıdır.
Karadeniz'deki enerji denklemlerinde Türkiye'nin attığı adımlar bunu kanıtlıyor: Hem NATO içindeki Batı ile bağlarını koruduk, hem Rusya ile ekonomik köprüler kurduk. Bu denge, bizi büyük çatışmaların dışında tuttu. TRÇ ittifakı gündeme geldiğinde, aynı akıllı dengeyi sürdürmek hayati önem taşıyor; aksi takdirde tarihin enkazında olduğu gibi, başkalarının savaşında figüran oluruz.
BATI'NIN ÇİFTE STANDARDI: LOCKE VE HOBBES'UN GÖLGELERİNDE
Batı, dünyayı demokrasi vaazlarıyla yönetmeye çalışıyor ama kendi eylemleriyle bu vaazları çiğniyor. Ukrayna'ya silah gönderirken, Filistin'deki katliamlara sessiz kalıyorlar. Türkiye'ye "müttefik" diyorlar, ama terör örgütlerine verdikleri destek, NATO içinde çelişkileri ortaya çıkarıyor. AB'nin mülteci politikaları ise ayrı bir trajedi: Kapıları açtığımızda bizi suçluyorlar, çıkar söz konusu olduğunda ise sırtımızı sıvazlıyorlar.
John Locke'un doğal haklar kavramı ve Thomas Hobbes'un güç mücadelesi teorisi, Batı'nın bu çifte standardını açıklamakta çarpıcı bir mercek sunuyor. Devletler, kendi güvenliklerini her zaman önceliklendirdiğinde, "evrensel hukuk" söylemleri çoğu zaman maskelenmiş çıkarın peşinde koşan bir oyun haline gelir. Gazze krizinde Batı'nın çifte standardı net bir biçimde görüldü: ABD Kongresi İsrail'e milyarlarca dolarlık yardım aktarırken, Avrupa'dan gelen kınamalar yalnızca lafta kaldı. Türkiye, bu sistemi olduğu gibi kabul ederse, kendi geleceğini riske atar.
DOĞU'NUN STRATEJİK HESAPLARI: MACHIAVELLI'NİN MANTIĞI
Doğu tarafı da fırsatçı. Rusya, Türkiye'yi Akdeniz ve Karadeniz'de bir tampon bölge olarak görüyor; gaz boru hatlarıyla bizi bağlamaya çalışıyor. Çin ise "Bir Kuşak Bir Yol" projesiyle ülkemizi ekonomik bir transit noktasına indirgemeye çalışıyor. Yatırımlar cazip görünebilir, ama arkasında bağımlılık tuzağı var.
Machiavelli'nin öğretileri bu durumu özetliyor: Devletler, gerçekçilik temelinde hareket eder; dostluk ve ittifaklar çoğu zaman araçsal niteliktedir. Libya örneği bunu gösterdi: Rus paralı askerler devreye girdiğinde müttefiklik unutuldu. Çin'in Doğu Türkistan politikalarına karşı Türkiye'nin sessizliği de Pekin tarafından koz olarak kullanılıyor. Doğu, Türkiye'yi eşit bir partner olarak görmüyor; stratejik bir araç olarak değerlendiriyor. TRÇ ittifakı, bu fırsatı onlara sunarsa, kaybeden taraf biz oluruz.