İstanbul Başsavcılığı'ndan Netanyahu kararının anlamı

Türkiye'nin İsrail'e karşı tutumu yıllardır muhalefetin en keskin oklarından biriydi: "Cumhur İttifakı sessiz, yaptırımlar yok, İsrail'e dokunulmazlık tanınıyor." Gazze'de çocuklar katledilirken, hastaneler bombalanırken, "Nerede devlet" sorusu sokaklardan Meclis koridorlarına taşınıyordu. Dün İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı bu soruya öyle bir cevap verdi ki, ithamlar bir balon gibi patladı: Binyamin Netanyahu dahil 37 İsrailli üst düzey yetkili hakkında soykırım suçundan yakalama emri. Bu, diplomatik nota değil, hukuki darbe; laf değil, icraat; fısıltı değil, küresel çapta yankılanan bir tokat.

KÜRESEL SUMUD FİLOSU'NDAN GAZZE'NİN KANLI DOSYASINA

Her şey, Gazze'ye ilaç, mama ve umut taşıyan Küresel Sumud Filosu'na uluslararası sularda düzenlenen korsanvari saldırıyla başladı. Gemilere el kondu, aktivistler zincirlendi, yardım konteynerleri yağmalandı. Savcılık bu olayı sıradan bir "deniz haydutluğu" olarak görmedi; doğrudan Gazze'deki sistematik vahşetin kapısını araladı. Soruşturma dosyası, bir anda savaş suçu arşivine dönüştü: Altı yaşındaki Hind Recep'in vücuduna saplanan 335 kurşun, El Ehli Baptist Hastanesi'nde gökten yağmur gibi inen bombalarla 500'ü aşkın sivilin son nefesi, ekmek kuyruğunda kurşuna dizilen aç aileler, Türk Filistin Dostluk Hastanesi'nin enkaza dönmesi… Ve hepsinin üstüne, Gazze'nin dört bir yanı abluka, yardım kamyonları sınırda çürümeye terk edilmiş. Savcılık, BM Deniz Hukuku Sözleşmesi'ni, Türk Ceza Kanunu'nun 13. maddesini ve evrensel yetki ilkesini masaya koydu: "Bu suçlar nerede işlenirse işlensin, Türkiye'de yargılanır."

37 İSİM 37 KIRMIZI BÜLTEN ADAYI

Liste, İsrail'in siyasi ve askeri omurgasını hedef alıyor: Netanyahu'nun yanı sıra Savunma Bakanı Israel Katz, aşırı sağın ateşli ismi Itamar Ben-Gvir, Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi, Deniz Kuvvetleri Komutanı David Saar Salama… Bu isimler artık Interpol'ün radarında. Türkiye'ye ayak basarlarsa kelepçe, hava sahamıza girerlerse engel. Bu, "yaptırım" kelimesinin en somut hâli.

"SESSİZLİK" İDDİASI NASIL YERLE BİR OLDU

Muhalefet "Ticaret devam ediyor, ambargo yok" diye veryansın ederken, Cumhur İttifakı sessizce hukukun kılıcını biledi. Evet, ekonomik ambargo tartışmalı; ama hukuki ambargo devreye girdi. Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne taraf olmasak da, kendi yasalarımızla "soykırım"ı yargılıyoruz. Bu karar, Sayın Erdoğan'ın 2009'daki "one minute" çığlığından bugüne biriken öfkenin kurumsal patlaması. Muhaliflerin "hiçbir şey yapılmıyor" nakaratı, 37 isimlik liste karşısında sustu. Çünkü hukuk konuştu; hem de evrensel çapta.