Siyaset biraz da esneme sanatıdır; şartlara, konuma, zamana göre manevralar yaşanabilir. Ama bunun da bir hududu vardır. CHP'de ise bu esneklik çoğu zaman hudutları aşıyor; siyasetin doğal dalgalanmasından çıkıp bir abartı sarkacına dönüşüyor. Bir figür sahneye çıktığında göklere çıkarılıyor, kahraman, kurtarıcı, hatta mesih ilan ediliyor. Aynı figür, en küçük başarısızlıkta bir anda hain, iş birlikçi, hatta düşman safında gösteriliyor.
Bu durum, yalnızca günümüz siyasetinin bir tezahürü değil. Tarih boyunca toplumların kahramanlara yüklediği anlam, sonra onları yok edişi bize aynı döngüyü anlatır. Eski Yunan trajedilerinde kahraman önce Tanrısal özelliklerle kutsanır, ardından en küçük zaafı yüzünden yıkıma uğrar. CHP'nin iç siyasetinde yaşanan da tam olarak budur: "Hubris"ten, yani abartılı yüceltmeden gelen trajik düşüş.
"PİRİMİZ"DEN "HIRSLI İHTİYAR"A KEMAL KILIÇTAROĞLU
2010'da Deniz Baykal'a kurulan komplonun ardından sahneye çıkan Kemal Kılıçdaroğlu, salondaki gözyaşları eşliğinde karşılandı. Yolsuzlukların üzerine korkusuzca giden dürüst bürokrat, adeta halkın özlediği "temiz lider" figürü oldu.
13 yıl boyunca 11 seçim kaybetti. Ama 2023'te altılı masanın cumhurbaşkanı adayı olunca methiyeler yeniden başladı: "Demokrat, özgürlükçü, emekçinin yoldaşı, dostun güveni, düşmanın korkusu…" Tarih değişiyor, Erdoğan dönemi kapanıyordu.
28 Mayıs gecesi tablo tersine döndü. O güne kadar "Pirimiz" diye anılan Kılıçdaroğlu bir anda "yaşlı, hırslı, beceriksiz" ilan edildi. Oysa birkaç hafta önce kahramanlaştıran yine aynı kitleydi. Bugün yeniden genel başkanlığa dönme ihtimali konuşuluyor. Dönerse, kuşkusuz yeniden göklere çıkarılacak.
Bu döngü, tıpkı Roma'da Sezar'ın başına gelenlere benziyor: Dün "Roma'nın kurtarıcısı" denilen Sezar, bir sonraki gün "diktatör" damgasıyla senato kürsüsünde hançerlendi. CHP'nin Kılıçdaroğlu ile ilişkisi de aynı iki uçlu kaderi barındırıyor.
KAHRAMANLIKTAN BÖLÜCÜLÜĞE MUHARREM İNCE
2018'de cumhurbaşkanı adayı olduğunda meydanları sallayan Muharrem İnce, gerçek bir "halk tribünü"ne dönüştü. Fizik, matematik, şiir, dava adamlığı… Partililer onu iktidara yürüyecek lider olarak gördü.
Seçim gecesi "Adam kazandı" dediğinde ise kahramanlıktan hainliğe geçen ince çizgiyi aşmış oldu. Genel başkan olmak istedi, başaramadı. Kendi partisini kurdu, bu kez "bölücü" ilan edildi. 2023 seçimlerinde aday olduğunda aynı CHP'liler tarafından hedef tahtasına oturtuldu. Ardından kasetlerle vuruldu ve yarıştan çekildi.
Bugün yeniden CHP'ye döndü. Dün hain dedikleri İnce'ye şimdilerde "muteber" muamelesi yapılıyor. Bu, Ortaçağ Avrupa'sındaki "günah keçisi" ritüelini hatırlatıyor: Toplum, tüm günahlarını bir figürün üzerine yüklüyor, onu çöle sürüyordu. Sonra yeni bir dönemde aynı kişiye yeniden ihtiyaç duyduğunda onu geri çağırıyordu.
İSTİKRARSIZ ÖVGÜLER HIZLI YARGILAR
CHP'de kahraman yaratma ve hain ilan etme kültürünün örnekleri saymakla bitmez. Dün "Topuklu Efe" diye yüceltilen Özlem Çerçioğlu, bugün aynı partililer tarafından "hain" olarak anılıyor. Bir dönem partinin "akil adamı" kabul edilen Gürsel Tekin, bugün "AKP iş birlikçisi" damgası yiyor. Deprem sonrasında yetersiz diye hedef tahtasına oturtulan Lütfü Savaş, aday gösterildiğinde kahramanlaştırıldı; seçimi kaybedince yeniden hain ilan edildi. Mansur Yavaş, dün "cumhurbaşkanı adayı" payesiyle göklere çıkarıldı, bugün ise arada kalmış durumda; her an yeniden kahraman da olabilir hain de. Ekrem İmamoğlu ise bir zamanlar "Atatürk'ü aşacak lider" olarak sunulurken, bugün unutulmaya yüz tutmuş durumda; yarın, davalarının gölgesinde en hafifinden "hırsız" yaftasına uğraması işten bile değil. Bu tablo, Platon'un Devlet'te anlattığı "gölgeler tiyatrosu"nu andırıyor. Gerçekliğin kendisi değil, duvarlara yansıyan gölgeler izleniyor. CHP'nin siyaset sahnesinde kahramanlar ve hainler de aslında bu gölgeler gibi: Abartılı birer yansıma.