Aynı dağın çocuklarıydık: 1978'de ne oldu da kardeşlik kırıldı

Bu memleketin toprakları yalnızca buğday değil, aynı zamanda kader eker. Ve bu kader, bazen bir halkın gözyaşıyla, bazen bir diğerinin suskunluğuyla sulanır. Oysa biz, aynı gökyüzünün altında doğduk. Aynı asker ocağında nöbet tuttuk. Aynı sofrada ekmeği bölüştük. Türk'üyle, Kürt'üyle… Biz, bu ülkenin "aynı dağın çocuklarıydık."

Cumhuriyetin kuruluşunda birlikte omuz omuza savaşan bu iki halk, 1978'e kadar kırsalda da kentte de barış içinde yaşadı. Aynı devlete hizmet etti, aynı iş yerlerinde çalıştı, aynı okullara gitti, aynı cenazede ağladı, aynı düğünde halay çekti. Fakat 1978'de bir şey oldu. O yıl, sadece takvimde bir rakam değil; aynı zamanda barışın, kardeşliğin ve birlikte yaşama iradesinin içinden vurulduğu karanlık bir milattı.

1978: KIRILMANIN BAŞLADIĞI YER

Bu tarih, sadece terör örgütü PKK'nın kurulduğu yıl değildir. Aynı zamanda dış istihbaratların, emperyal çıkarların ve bölgeyi şekillendirme hayali kuran güçlerin devreye girdiği bir dönemdir. Türkiye'nin doğusunda ve güneydoğusunda bin yıllık kardeşliği hedef alan planlar sahaya sürüldü. Etnik ayrımcılık üzerinden bir terör dili üretildi, kin ve kan siyaseti doğdu. Kürt halkının meşru talepleri ve devletin yaptığı hizmetler terör perdesinin ardında görünmez hâle getirildi. Türk halkı ise bu terörle mücadeleyi, zaman zaman tüm Kürtlerin yargılandığı bir toplumsal paranoyaya dönüştürmedi. Çünkü onlar halen terör örgütü ile bağı olmayanlar kardeşçe yaşamanın savaşını veriyordu. Ama terör ısrarla bu barışı zedeleyerek kardeşliği ortadan kaldıracak eylemlerine devam ediyordu.

Ve sonunda kardeşlik zehirlendi.

Peki neden Çünkü bölgede emelleri olan uluslararası güçler, bu coğrafyada güçlü ve bir arada duran bir Türkiye istemiyordu. Çünkü kardeşlik, bölgeyi dizayn etmek isteyenlerin en çok korktuğu şeydi.

BUGÜN YENİDEN NEDEN BARIŞI KONUŞUYORUZ

Herkesin gördüğü bir gerçek var artık: Terörle geçen 40 yılı aşkın bir zaman, sadece canları değil; umutları, güveni ve geleceği de aldı götürdü. Bu ülkenin her karış toprağında barışa dair büyük bir özlem var. Ve bu özlem, devletin attığı yeni adımlarda yeniden hayat buluyor.

Barış için kurulan yeni komisyon, sadece silahların susması değil; kelimelerin duyulması için bir fırsattır. Bu masa, Türkiye'nin üniter yapısını zedelemeden, birlikte yaşamanın mümkün olduğunu ispatlamalıdır. Çünkü güçlü Türkiye; sınırlarını bölmek isteyenlerin değil, içinde yaşayan halkların birliğinden doğar.

Bu çalışma, Türkiye'yi zayıflatmamalı, aksine güçlendirmelidir. Çünkü terör sorununu çözmek, Türkiye'yi bölmek değil; onu tamamlamak demektir. Çünkü kardeşlik, ayrışarak değil; adaletle pekişir. Çünkü güçlü Türkiye, barışın diliyle büyür; kanın diliyle değil.

BARIŞIN DİLİ OLMAZSA BARIŞIN KENDİSİ DE OLMAZ

Bu mesele yalnızca güvenlik politikalarıyla çözülemez. Bu, bir milli birlik ve kardeşlik meselesidir. Üniter devlet çatısı altında kardeşçe yaşama meselesidir.İnsanların barış içinde huzurlu yaşadığı, kültürlerin zenginlik sayıldığı, aidiyetlerin inkâr edilmediği bir Türkiye… İşte biz o Türkiye'yi özlüyoruz. Ve biliyoruz ki o Türkiye; bu masadan, bu komisyondan, bu iradeden çıkabilir.