Gazze için ilan edilen 21 maddelik "barış planı", ilk bakışta umut verici görünebilir. Fakat dikkatle okuduğunuzda, bu planın barışla zerre kadar ilgisi olmadığını fark ediyorsunuz. Çünkü söz konusu metin, Filistin halkının gasp edilen haklarını güvence altına almak yerine, işgali "daha düzenli ve güvenli" bir şekilde sürdürmeye hizmet ediyor. Barış yerine, adaletsizliğin yeni bir türünü dayatıyor.
BARIŞ MI STATÜKONUN PERDESİ Mİ
Planın temel zaafı, güvenliği mutlaklaştırmasıdır. Güvenlik elbette önemlidir; fakat güvenlik, özgürlüğün ve egemenliğin bedeli olamaz. İşgalin ve zulmün üzerini örtmek için "güvenlik" kavramının kutsallaştırılması, Filistin halkına daha güvenli bir esareti dayatmaktan başka bir anlam taşımaz.
Daha da kaygı verici olan, bu planın uluslararası hukuk nezdinde hesap sorulması gereken aktörleri koruma ihtimali taşımasıdır. Savaş suçları, soykırım iddiaları, insan hakları ihlalleri… Tüm bu dosyalar hâlâ açıkken, suçluların dokunulmaz kılındığı bir plan barış değil, adaletsizliğin meşrulaştırılmasıdır.
BATI'NIN ÇİFTE STANDARDI DOĞU'NUN SESSİZLİĞİ
Planın uluslararası yansıması da düşündürücü: Batı'dan yükselen övgüler, Filistin davasına dair gerçek bir empatiyi değil, çıkarların ve jeopolitik hesapların dilini konuşuyor. Demokrasi ve insan hakları nutuklarıyla bilinen başkentler, iş Filistin'e gelince güvenlik edebiyatıyla çelişkilerini örtmeye çalışıyor.
Müslüman devletlerin tutumu da benzer bir hayal kırıklığı yaratıyor. Bazıları Washington'ın gölgesinden çıkamıyor, bazıları petrol ve stratejik çıkarlar uğruna "temkinli onay" veriyor. Sonuçta Filistin davası, diplomatik masalarda bir pazarlık malzemesi hâline getiriliyor.
ADALETSİZ PLAN SESSİZ MAĞDURLAR
Bu plan, Filistin halkının kolektif haklarını ikinci plana itiyor. Toprak, geri dönüş hakkı, egemenlik talepleri yok sayılıyor. Uluslararası hukuk işletilmeden, savaş suçlarının hesabı sorulmadan yapılacak herhangi bir siyasi anlaşma, sadece kağıt üzerinde bir barış görüntüsü verir. Mağduriyetler tanınmadığı sürece barış da mümkün olamaz.
GERÇEK BARIŞIN TEMEL İLKELERİ
Kalıcı ve meşru bir çözüm için vazgeçilmez olan temel ilkeler, adaletin ve eşitliğin temelinde yatar. Öncelikle, tarafsız ve uluslararası kredibiliteye sahip arabulucular devreye girmelidir; çünkü çözüm, tek bir devletin veya ideolojik aktörün dayatmasıyla değil, güvenilir ve tarafsız aktörlerin yönettiği müzakerelerle sağlanmalıdır. İkinci olarak, hukukun üstünlüğü mutlak bir zorunluluktur; savaş suçları ve insanlığa karşı işlenen suçlar Uluslararası Ceza Mahkemesi nezdinde soruşturulmalı, suçlular korunmamalıdır. Üçüncü ilke, tazminat ve restorasyon üzerine kurulmalıdır; sadece sözde reformlar değil, kayıplar maddi ve manevi olarak telafi edilmeli, işgal edilen topraklardan geri çekilme somut bir taahhüt olmalıdır. Son olarak, iki devletli çözüm esastır; Filistin bağımsız ve egemen bir devlet olarak tanınmalı, hiçbir plan bu önceliğin önüne geçmemelidir. Bu ilkeler, barışın gerçek temellerini oluşturur ve herhangi bir sapma, sadece geçici bir yanılsama yaratır.