29 Ekim resepsiyonundan sonra gazetelerin manşetlerine taşınan soru basit ama etkiliydi: "Cumhur İttifakı parçalanıyor mu" Bir kare, dikkat çekici bir oturma dizilimi ya da bazı liderlerin yokluğu, siyaset kulislerini günlerce meşgul etti. Ancak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın açık ve sert çıkışı tartışmalara siyasi sınır çizdi: "Aramızdaki ittifakı parçalamaya çalışan FETÖ'cü akıl asla muvaffak olamaz.". Bu vurgu, gündemi sıkı bir millî güvenlik ve beka eksenine oturtuyor.
Resepsiyonun kendisi sembolik mesajlarla doluydu: CHP, İYİ Parti ve DEM Parti'nin akşam programına katılmama kararı dikkat çekti; aynı ortamda Ali Babacan, Ahmet Davutoğlu, Fatih Erbakan gibi isimler yer aldı. Bu tablo, sadece bir protokol tartışması değil; siyasal aktörlerin pozisyon alma ve iz bırakma çabası olarak okunmalı.
ALGI MI GERÇEK Mİ
Türkiye siyaseti son yıllarda "ittifaklar" üzerinden yeniden örgütlendi. 15 Temmuz darbe girişimi sonrası siyasette öncelikler ve tehdit algıları yeniden tanımlandı; "beka" söylemi siyaset aktörleri için meşruiyet kaynağına dönüştü. Cumhur İttifakı'nın kuruluşu da bu zemine dayanıyordu: güvenlik, devlet refleksi ve ulusal bütünlüğün korunması. Bu bakımdan, ittifakı "sadece sandığa dönük pragmatik bir anlaşma" olarak okumak eksik bir analiz olur.
Aynı zamanda siyaset hayatı dinamik bir alan: İttifaklar içinde görüş ayrılıkları, rekabet ve liderlik çekişmeleri doğal. Önemli olan bu farklılıkların "çatlak" görüntüsüne dönüşüp dönüşmeyeceği değil; kurumların sorunları yönetme kapasitesi ve ortak söylemin sürdürülebilirliğidir.
"FETÖ" VURGUSUNUN SİYASİ ANLAMI
Cumhurbaşkanı'nın konuşmasında FETÖ vurgusunun öne çıkması tesadüf değil. Bu söylem, ittifak içindeki tartışmaları dışarıdan planlanmış provokasyonlara bağlayarak hem ortak zemini tekrar inşa etmeye hem de muhalefetin eleştirilerini "isyancı/bozguncu" zeminine yerleştirmeye hizmet ediyor. Bu retorik aynı zamanda seçmen tabanına güven mesajı verir: "Birlik olduğumuz müddetçe devlete ve millete zararı dokunamaz."
Politik söylemde hatta kriz anlarında düşmanlaştırma mekanizması sıkça kullanılır; ancak burada dikkat edilmesi gereken nokta söylemin içerdiği iskonto: İç politikada yaşanan normal rekabetler bir güvenlik krizine dönüştürüldüğünde, demokratik tartışma alanı daralır. Bu ise uzun vadede hem siyasi hesapların hem de halkın beklentilerinin sağlıklı işlemesini zorlaştırır.
PRATİKTE NE ANLAMA GELİYOR
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 29 Ekim resepsiyonundan sonra yaptığı sert çıkış, kamuoyuna güçlü bir birlik ve kararlılık mesajı verirken, ittifak tabanına da "içeride farklı görüşler olsa da çekirdek karar mekanizması sağlamdır" mesajını iletti. Bu çıkış, Cumhur İttifakı'nın hem iç dengeyi koruma hem de dışarıdan gelen "çatlak" yorumlarını bastırma refleksi olarak okunabilir. İttifak üyeleri arasındaki görüş ayrılıkları, bir çatışmadan ziyade siyasi müzakere ve denetim süreci olarak işler; sembolik ortamlarda verilen görüntüler, bu müzakerelerin görünür yansımalarıdır. Öte yandan, bazı muhalefet liderlerinin 29 Ekim resepsiyonuna katılmama tercihi, kendi tabanlarına yönelik bir siyasi duruş olarak değerlendirilmelidir; bu tür tutumlar, demokratik siyasetin doğal rekabet alanı içinde yer alır. Önümüzdeki dönemde ittifakın üç olası yönelimi dikkat çekiyor: Birincisi, rutin müzakerelerin devamıyla "kohezyonun korunması"; ikincisi, değişen konjonktürle birlikte "süreç içinde yenilenme"; üçüncüsü ise görüş ayrılıklarının kalıcı hale gelmesi durumunda "yıpranma ve yeniden dengelenme". Ancak geçmiş deneyimler göstermektedir ki Cumhur İttifakı, kriz anlarında dağılmak yerine krizleri yönetme kapasitesiyle öne çıkmayı tercih etmiş, böylece siyasi istikrarın teminatı olma iddiasını sürdürmüştür.

									
								
									19