İstanbul'un tarihi semtleri (22)

Her sokağı ayrı bir hikâyeyi barındıran Zeyrek semti bizleri iki haftadır ağırlamakta. Sanırım bizleri o kadar çok sevdi ki bu hafta da bizi bırakmaya niyetli değil gibi. Her köşesinden tarih fışkıran bu semti sizlere tanıtmaya devam ediyoruz.

Molla Zeyrek Camii ziyaretimizi bitirip yeni duraklara yelken açmak için müsaade isterken, gelirken kullandığımız merdivenli aralığı tekrardan kullanarak Zeyrek Mehmed Pasa Caddesi'ne dönüyoruz. Caddeye indiğimizde ise tam karşı köşede kırmızı tuğladan yapılmış son donem Osmanlı evi bizlere gülümsüyor. Yakından incelemek için hamle yaptığımızda sokağın Zeyrek yokuşlarının en ünlülüsü olan Fil Yokuşu olduğunu sokak tabelasından görmemiz fazla bir zamanımızı almıyor. Sokağın Fil Yokuşu ismini almasının hikayesi de gayet ilginç.

Malumunuzdur ki, Osmanlılar'ın fil ile tanışması 1402'de Timur ile Ankara'da harp eden Yıldırım Bayezid zamanına kadar gider. Bu harpte Timur'un ordusunda bulunan filler o zamana kadar sadece masallarda ya da hikayelerde duydukları fili gören Osmanlı askerleri icin afallatıcı bir etkiye sahip olmuş, nasıl saldıracaklarını bilemediklerinden ötürü de pek çok askerin savaş sırasında filler altında ezilmesine de sebebiyet vermişti. Ankara Harbinin yenilgi ile neticelenmesi Osmanlılar için bir ders olmuş, fakat onların bu iri cüsseli yaratıklara karşı olan ilgisini de arttırmıştı. Zaman zaman hem Asyalı hükümdarlardan Osmanlı padişahlarına hediye olarak gönderilen filler, hem de para verilip harplerde kullanılmak için satın alınan filler İstanbul sokaklarında boy göstermiştir.

Tarihi kaynaklarda özellikle Yavuz Sultan Selim zamanında bazı fillerin savaşlarda kullanılmak için İstanbul'da beslendiğine dair çeşitli kayıtlar mevcut bulunmaktadır. Vakanüvislerin aktarımları ve tarihi kayıtlara göre, Hind, Sind ve daha da uzakta bulunan diyarlardan Osmanlı'ya hediye edilen fillerin o günkü şartlarla gemilerle taşınması mümkün olmadığı için, karadan çeşit çeşit diyarlardan geçirilerek Osmanlı mülküne getirirlir, doğu sınırından memlekete giriş yapan bu filler çeşitli konaklarda dura kalka Üsküdar'a kadar getirilir, buradan da bir sal marifeti ile bin bir güçlükle Rumeli'ye geçirilmeye çalışılırdı. Akabinde Tophane'de karaya çıkartılan filler Galata sırtlarından önce Kasımpaşa'ya devamında da günümüzde Silahtarağa denilen mıntıkaya getirilir, burada Haliç üzerinde bulunan bir köprü marifetiyle Eyyûb Sultan cihetine aktarılır, devamında da Edirnekapı yolu ile Topkapı Sarayı'na kadar getirilerek padişaha takdim edilirdi. Daha sonra ise getirilen bu fillerin Atmeydanı'nda meraklı halka seyrettirildiği ve bu olaya da "Fil temaşası" adi verildiği çeşitli kaynaklarda zikredilmiştir.

Kahir ekseriyetle harplerde kullanılmak için getirtilen bu fillere İstanbul'da iki yerde bakılırdı. Bunlardan birincisi Bakırköy Osmaniye'de bulunan Roma döneminde inşa edilmiş olan ve açık sarnıçlar kapsamında bir sarnıç olan Hebdemon Sarnıcı ve ikincisi ise Molla Zeyrek Camii yanında bulunan Zeyrek Sarnıcıdır. Hebdemon Sarnıcı halk arasında Fildamı diye şöhret bulmuştur. Dam Orta ve Batı Anadolu'da bazı yörelerde ahır anlamında kullanılan bir kelime olarak günümüzde de varlığını devam ettirmektedir ve bu sebeple de Fildamı da fil ahırı anlamına gelmektedir.

Bahsin başında zikrettiğimiz Fil Yokuşu ise, Zeyrek Sarnıcını çevreleyen bir yokuş olup, adını Zeyrek Sarnıcı'nda bakılan fillerin bakıcılarının konakladıkları evlerin burada olmasından almıştır. Velhasıl, İstanbul'un filli yıllarından bakiye kalan üç yer ismi Fildamı, Fil Yokuşu ve Fil Köprüsü günümüzde o günlerden bir hatıra olarak hayatlarına devam ettirmektedir.

Fil Yokuşu'ndan aşağı doğru inerken sol tarafta bulunan ilk sokakta Fatih Sultan Mehmed devri eserlerinden Kasap Demirhun Camii bulunmaktadır ve Fatih Sultan Mehmed'in kasapbaşısı Demirhun (Timurhun-Timurhan) Bey tarafından yaptırılmıştır. Yapılan onarımlarla tarihi özelliğini tamamen kaybetmiştir. Yokuş aşağı biraz daha inip Kâtip Çelebi İlkokulu'ndan sola dönüyor ve yolumuza Musa Bey Sokak üzerinden devam ediyoruz. Yürüdüğümüz sokak bizi Bıçakçı Alaaddin Çeşmesi Sokak'a ulaştırıyor. Bu sokak adını sokak üzerinde bulunan ve 1503'te yaptırılmış olan Bıçakçı Alaaddin Camii'nin avlu duvarına yapışık olan çeşmeden alır. Çeşme yakın bir tarihte kapsamlı bir restorasyon geçirmiş olup, suyu akmaktadır.