İstanbul'un tarihi semtleri (21)

Geçen hafta Zeyrek semtine Gazanfer Ağa Medresesi cihetinden giriş yapmış ve Kadınlar Pazarı diye bilinen Hüsam Bey Camii önündeki meydandan devam eden İtfaiye Caddesi boyunca yürüyerek sağlı sollu yer alan meşhur Çinili Hamam, Zembilli Ali Efendi Sibyan Mektebi ve Piri Paşa Camii'ne selam vermiştik. Bugün ise kaldığımız yerden devam ederek Zeyrek semtini tanıtmaya devam edeceğiz.

Piri Paşa Camii'nin üzerinde bulunduğu platform tarihi Zeyrek Sarnıcı'nın üstü olup camiiye diğer ismi olan Soğukkuyu Mescidi adının verilmesi camii ile ayni kodda bulunan bir kuyu vasıtası ile sarnıçtan çekilen suyun soğukluğundan ötürüdür. Zeyrek Sarnıcı değişik mimari sitili ile İstanbul'daki diğer sarnıçlardan ayrılmaktadır. Bu eser bir yamaca inşa edilmiş olup, kot farkından ötürü cadde tarafından 12 nişli bir görünümü vardır. Yapı büyüklük açısından İstanbul'da bulunan en büyük üçüncü sarnıç olup, Roma İmparatoru II. Ioannis Komnenos tarafından 1124 tarihinden önce inşa ettirilmiştir. Sarnıç yakın bir tarihte kapsamlı bir restorasyon geçirmiş olup, içinde yıllar içinde biriken tonlarca çöp ve balçık bertaraf edilmiştir. Sarnıcın Piri Paşa Camii'nin bulunduğu kodu Haliç, Galata ve Süleymaniye manzarasına hâkim olması sebebiyle fotoğraf meraklılarının da rağbet ettiği bir mekân konumundadır.

Piri Paşa Camii'ne komşu olan hazire ise İstanbul'un en çok ziyaret edilen manevi mekânlardan birisidir. Burada kabri bulunan Nakşibendi tarikatının Müceddidî şubesinin şeyhlerinden Mehmed Emin Tokadî vefatından yüzyıllar sonra bile halkı kendine çekmeye devam etmektedir. Mehmed Emin Tokadî'nin hayatı mahsuplarından Seyyid Yahya ve Hasib Üsküdârî tarafından yazılan Menâkıbnâme'sine dayanır. Buna göre Mehmed Emin Efendi 1664'te Tokatta doğmuş ilerleyen yaşlarında İstanbul'a gelmiş ve kabrinin bulunduğu Soğukkuyu Haziresinin karşısında bulunan Piri Paşanın Medresesine yerleşmiş ve burada iken Şeyhülislâm Mirzazâde Şeyh Mehmed Efendi'den dinî ilimleri okudu ve Yedikuleli Hâşimîzâde Seyyid Abdullah Efendi'den hat meşk etti ve icazet aldı. Sülüs, nesih ve ta'lik hat yazılarının üstadıydı. Aynı zamanda Buhûrîzâde Mustafa Itrî Efendi, Küçük Müezzin Mehmed Efendi ve Yahyâ Nazîm Çelebi'den mûsiki dersleri de aldı.1702 tarihinde hacca gitti ve burada üç yıl kaldı. Burada bulunduğu zaman zarfında Şeyh Ahmed Yekdest-i Cüryânî'ye intisap etti ve derslerine katildi. Üç yılın sonunda şeyhin kendisine verdiği ve Kımıl Mehmed Bey'e verilmesini istediği mektup ile beraber Kahire üzerinden İstanbul'a döndü.

İstanbul'da mektubu kendisine ulaştırdığı Kımıl Mehmed Bey'in kendisini maiyetine kâtip olarak aldı. Kımıl Mehmed Bey'in görevleri sebebiyle onunla beraber Habeşistan'a ve Kudüs'e gitti. Kımıl Mehmed Bey'in Kudüs valiliği zamanında bir kez daha hacca gitti. Medine'ye geldiğinde şeyhinin halifelerinden Abdürrahîm-i Buhârî'den Nakşibendî-Müceddidî hilâfeti aldı.1717 senesinde Kımıl Mehmed Bey'in Kudüs valiliğindeki görev suresi dolunca kendisi ile beraber İstanbul'a döndü. Bir sure Eyyûb Sultan Türbesi'nde türbedarlık yaptı. Bu sırada halkı irşad etmeye çalıştı. Ayvansaray'daki Emîr Buhârî Tekkesi'nin şeyhi olan Kırımlı Ahmed Efendi'nin vefatı ile boşalan tekkenin şeyhliği Şeyhülislâm Mustafa Efendi tarafından kendisine teklif edildi. Bu tekkede iki sene kadar şeyhlik yaptıktan sonra 12 Eylül 1745 tarihine tesadüf eden Beraat Kandili gününde vefat etti ve Zeyrek'te Piri Paşa Camii Kabristanı'na defnedildi. Kabrinin ziyaretçisi ise haftanın her günü eksik olmaz.

Soğukkuyu Haziresi'nden ayrılıp, hazire önünden geçen Zeyrek Mehmed Paşa Caddesi'nden yokuş yukarı yürümeye başladığımızda, sol tarafımızda bulunan ve bize bir süre yoldaşlık eden tarihi duvar bizleri 50 metre sonra kemerli bir açıklıkla caddeye bağlanan merdivenli bir aralığa davet ediyor.

Kendimizi kemerden içeri atıp ağır adımlarla merdivenleri çıkarken, merdiven başında kadim bir İstanbullu bizleri karşılıyor. Bu yıl 900 yaşına basan bu ihtiyar delikanlı Molla Zeyrek Camii'nden başkası değil. 1124 tarihinde Roma İmparatoru II. Ioannis Komnenos'un eşi Irene tarafından inşa ettirilmeye başlanmış olan bu eser, Pontakrator adıyla bilinen manastırın kiliseleri olarak yapılmıştır. Tek yapı gibi görülen bu eser, iki farklı kilise ve bu iki kilisenin arasına inşa edilmiş bir şapelden oluşmaktadır. Manastır topluluğu bu üç kiliseden başka, elli yataklı bir hastane, kütüphane, yaşlılar yurdu, tıp mektebi, eczane, ayazma ve sarnıçtan oluşmaktaydı. İnşasından sonra pek çok imparator ve imparatoriçe bu kiliselerin kript denilen bodrumlarına defnedilmiştir. İstanbul'un Dördüncü Haçlı Seferi sırasında Latinler tarafından işgali sırasında manastır ve kiliselerin bütün değerli eşyaları yağmalanmış ve işgal sonuna kadar Katolik kilisesi olarak kullanılmıştır.

57 yıl süren Latin işgalinin akabinde eski ihtişamından geriye maalesef hiçbir şey kalmamıştır. Özellikle 1970lerde yapılan restorasyon çalışmalarında binanın duvarlarının alt kısımlarının renkli mermerlerle süslü olduğu, üst kısımların ise mozaikler ile süslendiği ve yapılan kazılarda çıkan renkli cam parçalarından da bir zamanlar camlarının vitray kaplı olduğu anlaşılmıştır.

İstanbul'un fethinden sonra Fatih Sultan Mehmed, kullanımda olmayan ya da terk edilmiş kilise ve manastır yapılarını tekrardan hayata döndürmeye karar vermiş ve günümüzde Molla Zeyrek Camii olarak bildiğimiz Pantokrator Manastırı'nın kiliselerini medreseye çevirttirmiş ve ilk müderris olarak da Molla Zeyrek Efendi'yi göreve getirmiştir. Fatih Camii medreseleri yapılıncaya kadar bu yapılar topluluğunda bulunan kiliseler medrese-mescid ve manastırın keşiş odaları da talebelerin ikameti icin kullanılmaya başlanmıştır. Fatih Medreseleri tamamlanınca yapı bütünüyle camii haline getirilmiş ve bu sırada binanın girişine gore sağ tarafına tuğladan bir minare ilave edilmiştir. Osmanlılar zamanında çeşitli onarımlar geçiren bu muazzam yapı, 1766 yılında meydana gelen İstanbul Depremi'nde ağır hasar görmüş, depremin ardından Sultan III. Mustafa'nın emriyle büyük bir tadilattan geçmiş ve bu sırada bir kubbesi de yenilenmiştir. Bu onarım sırasında daha önceki devirde yerlerinden düşmek sureti ile kırılıp yok olmuş olan renkli mermerler, aynı görünümde olan kalemişleri ile tamamlanmıştır. 1900ler boyunca kısmi restorasyonlar geçiren bu ihtiyar delikanlının en büyük ve en kapsamlı restorasyonu 2019 senesinde başlayıp 9 sene suren son restorasyonudur. Bu son restorasyon sırasında daha önce yapılan yanlış uygulamalar ve çimento bazlı iyileştirmeler bertaraf edilmiş ve binanın özgün malzemeleri ile yenileme işleri yapılmış, iç ve dış aksamı tek tek elden geçirilmek suretiyle gelecek asırlara ulaşması hedeflenmiştir.