İstanbul'un tarihi semtleri (23)

Üç hafta fasılasız anlatmamıza rağmen bitiremediğimiz Zeyrek semtine veda ederken, İstanbul'un tanıtabildiğimiz bütün semtlerinde olduğu gibi Zeyrek için de anlata bildiklerimiz sadece bir girizgâh hükmündedir.

Cibali: Zeyrek semtine Atatürk Bulvarı'nın Bozdoğan Kemeri tarafından girip bir nevi U çizerek bulvara Salih Paşa Caddesi üzerinden Unkapanı Köprüsüne yakın bir yerinden yaklaşıyoruz. Cadde sonunda bulunan ve giriş kapısı yakın bir zamanda restore edilen yapı İstanbul'da bulunan üç Şazeli Tekkesi'nden biridir. 1700lerin sonunda Halil Ağa tarafından inşa ettirildiği bilinen eser, geçirdiği bir yangın sonrasında 1886 senesinde Sultan II. Abdülhamid tarafından ihya edilmiş ve tekke-mescid olarak kullanılmaya devam etmistir.1925'te tekke ve türbelerin kapatılmasına dair çıkan kanun gereğince tekke kapatılmış, bir sure âtıl halde kaldıktan sonra Cumhuriyet Halk Fırkası lokali olarak uzun yıllar kullanılmış, daha sonra ise Zeyrekspor kulüp binası yapılmıştir.1988'de mahkeme kararı ile kulüp tekkeden çıkartılmış ve ertesi sene bir minare eklenerek tekrardan ibadete açılmış.

Şazeli Tekke Camii'nin bulunduğu Yeşil Tulumba Sokağı'nda bahsi gecen camie 50 metre mesafede bulunan Ahmed Buharî Türbesi Orta Asya'nın soluğunu İstanbul'da hissettiren birkaç eserden biri. Şeyh Ahmed Buharî hakkında detaylı bir bilgi bulunmasa da, tahminen Sultan III. Murad zamanında Buhara'dan İstanbul'a gelmiş, bugün türbesinin olduğu mekânda bulunan bir evde tekke kurarak halkı irşad etmeye başlamış ve ölümünden sonra da tekkesine defnedilmiş. Muhtemelen bir yangın sonrasında ortadan kalkan tekkenin arazisine sonraki zamanlarda bazı evler yapılmış ve tekke unutulmaya yüz tutmuştur. Sultan II. Mahmud devrinde bu evler istimlak edilmek suretiyle tekke ve türbe yeniden ihya edilmiş ve Sultan II. Mahmud Vakfı'na bağlanmış. Bu tarihten tekkelerin kapabildiği 1925'e kadar Nakşibendi tekkesi olarak hizmet veren eser, bu tarihten sonra kaderine terkedilmiş ve türbesi dışında günümüze ulaşamamıştır.

Ahmed Buharî Türbesi'nin önünden başlayan Üsküplü Caddesi bizi Cibali semtinin iç kısımlarına doğru davet etmekte. Ahmed Buharî Türbesi'nden sadece birkaç adım ileride ise Haraççı Kara Mehmed Camii bulunmakta. Vakfiyesinden anlaşıldığına göre Fatih devri olan bu eser, Fatih devri ulemasından Hoca Mehmed Muhyiddin bin Ali Bey tarafından öldüğü tarih olan 1475'ten önce inşa ettirilmiş. Çeşitli tarihlerde tamirat gördüğü anlaşılan eserin yani başında yakın donemde restore edilmiş ve suyu akan bir çeşmesi de mevcut. Haraççı Kara Mehmed Camii'nin caddeye göre karşı çaprazında ise pek çok İstanbullunun menkıbesini duyduğu Nalıncı Mehmed Mimi Dede Türbesi yer almakta. Türbe uzun yıllar boyunca bakımsız bir halde beklemişken, yakın zamanda başlanan restorasyonun neredeyse bittiğini görmek bizleri sevindiriyor. Sultan III. Murad devrinde yaşadığı ve aslen Bergamalı olduğu bilinen Mehmed Mimi Dede hakkında ünlü seyyahımız Evliya Çelebi bizzat kaleme aldığı Seyahatname adındaki eserinin İstanbul'u anlattığı birinci cildinde detaylı olarak bilgi vermekte. Nalıncı Mehmed Dede'nin hayatını ve ölümünden sora cenazesinin Sultan III. Murad ve sadrazam tarafından kaldırıldığını merak edenleri eserden okumaya davet ediyoruz.

Nalıncı Mimi Dede Türbesi'ne sadece birkaç dakika mesafede olan Üsküplü Caddesine adını veren Üskübi Çakır Ağa Camii çivit mavisi badanası ile hemen kendisini belli ediyor. İlk yapısı Fatih devrine ait olan eser hem Kanuni devrinde hem de Sultan Abdulaziz devlerinde kapsamlı tadilatlar geçirmiş ve günümüze ulaşmış. İç mekânı gayet sade olan eserin, pencere söveleri son yenilemenin yapıldığı devrin özelliklerini yansıtmakta. Camiinin hemen karşısında ise uzun yıllar İstanbul'un en önemli sanayi yapılarından biri olarak akıllarda yer eden Cibali Tütün Fabrikası bulunmakta. Cibali Tütün Fabrikası Sultan II. Abdülhamid devrinde 1884 senesinde inşa ettirilmiş, daha sonraki dönemlerde eklemelerle büyütülmüş fakat makina ve teçhizat yetersizliği sebebi ile yavaşlayan üretim sebebi ile 1995 senesinde kapatılmıştır. Kapatıldıktan sonra ise fabrika bir bütün olarak Kadir Has Vakfı'na üniversite yapılması için kiralanmış, akabinde de vakıf tarafından yapılan kapsamlı restorasyon çalışmaları sonucunda binaların üniversite olarak kullanılması için gerekli düzenlemeler teker teker hayata geçirilmiş. Restorasyon sırasında temel kodunda yapılan çalışmalarda ise daha önce varlığı fabrika haricinde pek de bilinmeyen ve 11. yüzyıla tarihlendirilen bir Roma sarnıcı ve daha sonraki dönemlere ait bir hamam kalıntısı keşfedilmiş. Sarnıç, Kadir Has Üniversitesi bünyesinde faaliyet gösteren Rezan Has Müzesi'nde en eskisi günümüzden 9000 sene öncesine tarihlenen arkeolojik eserlerle birlikte ziyaret edilebilir.