Devalüasyon her daim başa bela!

strong class"read-more-detail"Haberin Devamı

Osmanlı parası, 16. yüzyılın ortalarına kadar değerini korudu. Ancak Amerika'nın keşfiyle altın ve gümüşün bollanması, Avrupalı tüccarların Osmanlı ülkesine soktuğu gümüşlerin ülkede gümüş bolluğu yaratması, Osmanlı askeri gücünün diğer devletlerin askeri gücüne olan üstünlüğünün sona ermesi, askeri ve mülki harcamaların giderek artması ekonomide dengenin bozulmasına ve enflasyon baskısının tetiklenmesine neden oldu. Yine aynı dönemde Afrika'nın güneyinden Hindistan'a giden deniz yolunun keşfedilmesi, Osmanlı'nın kadim ticaret yollarından elde ettiği gelirlerde ciddi manada kayıplar yaşamasına neden oldu. Osmanlı İmparatorluğu ile Safevi Devleti arasında 12 yıl süren savaş da bu süreçte ekonomiye büyük yük getirdi. 1548-1586 yılları arasında Osmanlı ekonomisinde büyük bir devalüasyon yaşandı. Osmanlı parası değer kaybetti, akçenin alım gücü zayıfladı. Akçenin değeri bir anda yüzde 50 düşürüldü. İstanbul esnafı düşük ayarlı akçe yüzünden fiyatlara zam yaptı. Yeniçeriler büyük bir ekonomik sıkıntıyla karşı karşıya kaldı. Ulufesi 10 altın olan bir Yeniçeri, bu süreçte 5 altın almaya başladı. III. Murat, akçedeki düzenleme işini Rumeli Beylerbeyi Mehmed Paşa'ya havale etti. Paşa, piyasadaki tüm paraları toplayacak ve yenilerini piyasaya sürecekti. Ancak bu maliyetli bir işti. Bu maliyeti karşılamak için yeni vergiler getirildi. Getirilen bu vergiler, halk tarafından tepkiyle karşılandı. Bu süreçte Yeniçerilerin ulufe vakti geldi. Ulufeler, değeri düşürülmüş akçeyle ödendi. Bu durum ilk etapta Yeniçeriler tarafından iyi karşılanmasa da herhangi bir olumsuzluk yaşanmadı. Fakat ilerleyen süreçte Yeniçerilerin bu parayı esnafa kabul ettirmekte zorlanmasıyla kargaşa başladı. 2 Nisan 1589'da genel bir isyan patlak verdi. Yeniçeriler dertlerini önce şeyhülislama, sonra sadrazama iletti. İstedikleri yanıtı alamayınca da isyan ettiler. Yeniçeriler, Topkapı Sarayı'nın iç ve dış avlusunu bastı. Dönemin padişahı Sultan III. Murad tarafından gönderilen devlet adamlarını muhatap dahi almadılar. Ardından paranın değerini kaybetmesinden mesul tuttukları Rumeli Beylerbeyi Doğancı Mehmed Paşa ve Defterdar Mahmud Efendi'nin kendilerine verilmesini talep ettiler "Verilmezlerse başka padişah buluruz" tehdidini savurdular. Vezir-i azam Siyavuş Paşa'nın da azlini istediler. III. Murad, işin ucunun kendisine dayanacağını anlayınca içoğlanları, bostancılar ve baltacıların silahlarını ellerine alıp karşı koymalarını emretti. Vezirler padişahı fikrinden caydırıp Yeniçerilerin istedikleri adamların teslim edilmesini sağladı. İki devlet adamının başı, Yeniçeriler tarafından hemen oracıkta kesildi. Siyavuş Paşa ise görevden azledildi. Başları kesilen bu devlet adamlarından sonra Yeniçeriler, her olumsuzlukta istedikleri devlet adamının kellesini almayı başardı. Fakat bu isyan süresince yaşanan yağmalar, çıkan yangınlar İstanbul'a büyük zarar verdi. Beylerbeyi'nin tamamlayamadığı düzenlemeyi, bu hadiseden sonra vezir-i azamlığa getirilen Koca Sinan Paşa tamamladı, çünkü akçenin değerinin düşürülmesi kaçınılmaz bir sondu! Yeniçerilerin "kelle isterüz" talebiyle padişahın karşısına çıktıkları bu kanlı isyan, tarihte "Beylerbeyi Vakası" olarak geçer. Beylerbeyi Vakası, Osmanlı hanedanının otoritesinin ilk kez sorgulandığı bir isyandır. Beylerbeyi Vakası, aynı zamanda Osmanlı hükümdarlarının saltanatlarının devamlılığını sağlamak açısından dara düşüp, kapıkullarına taviz vermek zorunda kaldığı, yani geri adım attığı ilk olaydır. Bu olaydan sonra kapıkulları, neredeyse her olumsuzlukta istedikleri devlet adamının kellesini almaya devam etti...