Lice ilçesine 1924'te kaymakam olarak atanan Asım Bey, çıkan Şeyh Said İsyanı'nda hamile eşi ve iki yaşındaki kızı ile birlikte takas amaçlı kaçırıldı. 100 gün tutsak kaldılar. 2 bin metre yükseklikteki dağlarda gezdirilirken, hamile olan Sehavet Hanım attan düştü ve ciddi şekilde yaralandı. Çok zor bir doğum yaptı ve o koşullarda sağlıklı erkek bir bebek dünyaya getirdi. Yaşadığı travmalardan 38 kiloya düşen annenin, doğumdan sonra sütü gelmedi. Konaklama için gidilen dağ köyleri ve mezralardaki kadınlar tarafından emzirilmek suretiyle bebeğin hayatta kalması sağlandı. Aylarca süren bu zorlu şartların ardından Kaymakam Asım Bey ve ailesi devlet tarafından kurtarıldı. Yaşananlardan dolayı bebeğe 'Gazi' adını verildi. Aile, doğumundan üç ay sonra Asım Bey'in görevi dolayısıyla Ankara'ya taşındı. Yaşamının ilk 18 yılını Ankara İçcebeci'de geçirdi.
Haberin Devamıİkisi kız ikisi erkek olmak üzere dört kardeşi vardı. Eğitim hayatına Ankara'da başladı. 1943'te Ankara Atatürk Lisesi'nden mezun oldu. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi'ne başladı. Kendisinin ve iki erkek kardeşinin tıp tahsili almasında komşuları ve aile dostları olan nöroloji profesörü Yusuf Şükrü Sarıbaş etkili oldu. Lisede okurken dahi, eğitimini yurt dışında sürdürme düşüncesi vardı. Savaş döneminde cebinde sadece 200 frankla yola çıktı. Ne devletten ne de başka bir kurumdan burs almadı. Tıp eğitimine 1944'ten itibaren iki dönem Almanya'daki Friedrich Schiller Üniversitesi'nde, ardından Basel Üniversitesi'nde devam etti ve 1949'da mezun oldu. 1960'ta doçent, 1965'te profesör, 1973'te ordinaryus profesör oldu.
27 Mayıs darbesinden sonra askeri yönetimin ülke idaresine el koyması esnasında eğitimine yurt dışında devam ediyordu. Doçentlik sınavına gireceği günlerde Türkiye'den askerlik vaktinin geldiğine dair celp ulaştı ancak ülkeye dönemedi. Darbe yönetiminin oluşturduğu Bakanlar Kurulu kararı ile Türk vatandaşlığından çıkarıldı. Vatansızların taşıdığı 'Haymatlos' pasaportuyla yaşamaya başladı. Turgut Özal döneminde yeniden vatandaşlığa alınması için işlemler başlatıldı. Türkiye'ye gelmekten hâlâ çekiniyordu. Pasaportunu dönemin Sanayi Bakanı Şükrü Yürür götürdü. 63 yaşında Ankara'ya döndüğünde, 1943'te 150 bin nüfuslu bir kent olarak bıraktığı şehri üç saat boyunca arabayla gezdi. Sonrasında İstanbul'a geçip eski dostu Can Yücel ile buluştu.
Haberin DevamıCan Yücel, onun için 'Beynin Piri Reisi' tanımını kullanırdı. Türkiye'de çeşitli hastanelerle klinik kurma girişimleri olsa da bunlar gerçekleşmedi. 2013'te Türkiye'ye kesin dönüş yaptı. 2022'de Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) için gerçekleştirdiği söyleşide "Benim içimde çocukluğumdan beri sonsuz bir merak var ve halen devam ediyor. Benim memleketime, milletime içten bir bağlılığım var. Biz de varız, bizden de bir şey çıkabilir olduğunu ispat etmek için hayatımı verip çalıştım. Bizim milletimizi korumamız lazım" diye konuştu.