Öküz Kara Mehmed Paşa veya Öküz Damad Mehmed Paşa, I. Ahmed ve II. Osman döneminde toplam üç yıl, yedi gün sadrazamlık yapan bir devlet adamıdır. "Öküz" lakabı, babasının Karagümrük'te öküz nalbantlığı yapması ile alakalıdır. Çevresindekilerce gizliden gizliye "Öküz" olarak adlandırılan Mehmed Paşa'nın komuta ettiği ve İran'a karşı düzenlenen bir seferde, ordu komuta heyeti kışlak çadırında toplanıp taarruz planını gözden geçirirken, birliklerin iaşesi ve taşıma işleri için getirilen öküzlerden biri çadırın aralığından kafasını uzatıp gözlerini Öküz Mehmed Paşa'ya diker. Çevresindekiler gülmemek için kendilerini zor tutarlar, biraz tebessüm ederlerken, öküz gider. Ancak bir süre sonra tekrar gelip, başını yine içeri uzatır ve yine uzun uzun Öküz Mehmed Paşa'yı süzer. Bu sefer çevresindekiler artık kendilerini tutamayıp kahkahaları basar. Herkes gülmekten kırılırken, Öküz Mehmed Paşa, "Bu hayvan bana ne diyor biliyor musunuz" der ve devam eder: "'Hadi senin kim olduğunu anladım da bu yanındaki eşekler neyin nesi' diye soruyor…"
Haberin DevamıSüleymaniye Camisi'nin yapımı sırasında Vatikan, bir mermer blok içerisine dışarıdan bakıldığında belli olmayacak şekilde bir "haç" döktürür ve Kanuni'ye "Mabedinizin minberi için hediyemizdir" diye gönderir. Kanuni, bu hediyenin istihbaratını önceden haber alır ve Mimar Sinan'a mermer bloku ortadan kestirir ve gizli "haç" ortaya çıkar. İki parça olan mermer ve haç, dış avludan iç avluya geçen kapıların girişinde yere yerleştirilir. Bundan böyle avluya girecek olan insanlar "haç"ı çiğneyip gireceklerdir. Daha sonra Vatikan'a haber yollanır: "Hediyenizi aldık, doğru yere yerleştirdik!" Yerdeki haç, günümüzde artık aşındığı için çok zor ve ancak çok yakından bakınca seçilebiliyor ancak blok hâlâ yerinde duruyor.
Süleymaniye Cami'nin inşaatına başlandıktan bir süre sonra yapımına ara verildi ve bu sırada külliyeye ait binaların inşaatına başlandı. Bu yüzden caminin tamamlanması gecikti. Aslında bu sırada caminin pek çok bölümü bitmiş, sadece kubbesinin inşası kalmıştı. Bu sırada etrafta türlü dedikodular dönmeye başladı. Halbuki inşaatın durmasının etrafta dönen iddialarla ilgisi yoktu. Bu dedikodular, İran Şahı'na da ulaştı. Rivayete göre Şah, kulağına gelen "İstanbul'da büyük bir mabedin yapımına başlayan Osmanlı Devleti, hazinesinde parası kalmadığı için mabedin yapımına ara verdi" dedikodularını duyunca, Osmanlı sultanına meydan okumayı düşünerek yüklü miktarda değerli maden ve mücevheri İstanbul'a gönderdi. Şah, gönderdiği hediyelerin yanına bir de mektup yazdı. Kanuni, hediyeyi iade etmek nezaketsizliğinde bulunmadı. İran Şahı Tahmasb'tan gelen bütün mücevherleri kırdırıp ezdirdi ve o sırada yapımı devam etmekte olan kıble istikametindeki sol uzun minarenin harcına ilave ettirdi. Güneşi arkadan aldığı zaman pırıl pırıl parlayan bu minareye bundan dolayı "Cevahir (Mücevher) Minaresi" denilir.