1900'lerin başlarında yaz aylarında İstanbul'da yangınların ardı arkası kesilmezdi. Patlıcan, Osmanlı mutfağının vazgeçilmez sebzelerindendi. Ağustos ve eylül aylarında yiyeceklerin kısa ömürlü olması ve saklama olanağının olmaması nedeniyle insanlar, mevsim sebzesi olan patlıcanı fazlaca tüketirdi. Ahşap evlerde patlıcan közleme sonucu yakılan ateşlerden çıkan yangınlar, binlerce evin yok olmasına neden oluyordu. Özellikle patlıcan mevsiminde çıkan bu yangınlara halk, "patlıcan yangınları" diyordu
Haberin DevamıEvlerin büyük bölümünün ahşap, bahçelerin küçük ve sokakların dar olması nedeniyle yangınlar hızla yayılıyor ve kontrol altına alınması zorlaşıyordu. Patlıcanın bol olduğu, hasatının çok fazla yapıldığı ağustos ve eylül aylarında İstanbulluların vazgeçemediği patlıcan, halkın kabusu oluyordu. Yaz mevsimi geldiğinde dönemin gazetelerinde "Patlıcan mevsimi geldi, hanımlar yangına dikkat!" diye ikaz edici yazılar çıkıyor ve mahalleli tellallar aracılığıyla uyarılıyordu. "Patlıcan mevsimi gelince, İstanbul'da deliler ile yangınlar çoğalır" diye bir deyim vardır. Bu deyimin, patlıcan mevsimi olarak bilinen ağustos ve eylül aylarında sıcaktan bunalan ve burnundan soluyan insan sayısının artması ve sıcaktan kavrulan ahşap binaların tutuşma olasılığının artması nedeniyle ortaya çıktığı söylenir. Günümüzde Anadolu'nun bazı yörelerinde garip davranan insanlara hâlâ "patlıcan delisi" denilir.
Ahşap evlerde patlıcan közleme sevdasıyla yakılan ateşlerden çıkan yangınlar, binlerce yapının kül olmasına neden oluyordu. Patlıcan tavasının ateşte unutulması veya kızgın yağın içerisine su damlaması nedeniyle çıkan yangınlar, koskoca mahalleleri yok ediyordu. Evlerin birbirlerine bitişik olması, sokakların dar olması nedeniyle yangın kısa sürede yayılıyordu. O dönemde patlıcan mevsimi, İstanbul halkının karabasanı olmuştu. Patlıcan yangınlarının sebep olduğu en büyük yangın, İstanbul'u mahşer alanına çeviren Çırçır yangınıdır.
Fatih Çırçır semtinde, 23 Ağustos 1908'de meydana gelen ve iki gün iki gece aralıksız devam eden yangın, rüzgarın da etkisiyle kısa sürede üç kola ayrıldı. Saraçhane ve Bozdoğan Kemeri çevresinde 1500 kadar yapının yok olmasına neden oldu. Üsküdar, Beyoğlu ve Fatih tulumbacıları ile halk, büyük bir dayanışmayla gece gündüz çalıştı. Yangının söndürülmesi için terkos muslukları, çeşmeler ve Fatih'teki büyük havuz açıldı ve tulumbacılar seferber oldu. Tüm gayretlere rağmen alevler, rüzgarın da etkisiyle hızla yayıldı. Binlerce evle birlikte sanat eserleri, kütüphaneler, el yazmaları, konaklar, saraylar ve nice canlar yok oldu.