"Herkes için ayetler vardır"

Başlıktaki ifade Yûsuf suresi 7. ayette yer alıyor. Ayet şöyle: "Yusuf'ta ve kardeşlerinde, isteyen herkes için ayetler /çıkarılacak dersler vardır."

Yusuf suresi için "ahsenü'l kasas" denir yani kıssaların en güzeli. Bunun sebebi içinde bireysel ve toplumsal konulara dair pek çok güzel örneklik bulunmasıdır. İnsanın başına gelebilecek pek çok olay ve o olaylar karşısında alınabilecek pek çok tutum bir bir anlatılmıştır Yusuf suresinde.

Geçen haftaki yazıda bir Müslümanın bu dünyaya imtihan için geldiğinden söz etmiştim. Başa gelen zor şeylere yani imtihanlara reşit yani olgun bir kişi gibi bakmak gerektiğini, doğru olanın imtihanların üstesinden gelmek için elinden geleni yapmak olduğunu yazmıştım. Başa gelen zor şeylere travma gözüyle bakıp travmalara sığınmanın yani "Başıma bu geldiği için böyle oldu, şöyle oldu." diye mazeretler üretmenin kişiyi olgun olmaktan alıkoyan şeyler olduğundan söz etmiştim. Yazıda şu cümleleri de kurdum: "Bir de şunu hep ihmal ediyoruz: Bu Batılı zihniyet bize çok da uymuyor. Psikoloji bilimini reddetmek falan değil demek istediğim, felsefe olarak uymuyor çünkü mesela bizde travma falan yoktur. Yerine kullanılan kelime nedir umurumda değil. Bizim hayatımızda bir imtihan vardır bir de yas vardır." Yazıyı yazarken "yara" kelimesi aklıma gelmemiş, o an için çok da lazım olmadığı için aramamışım bile ama sonradan aklıma geldi. Bugün aynı konu etrafında yani "imtihan ve yas" konusu etrafında yazmayı planlarken biraz da yaradan söz edeyim istiyorum çünkü özellikle edebiyatımızda yara kavramının yeri büyük, dilimizde de yara ile ilgili pek çok birleşik sözcük, deyim vb var. Dil, bir toplumun göstergelerinden olduğu için bunlar önemli. Peki, konunun Yusuf ve kardeşlerinin kıssasından çıkarılacak derslerle ilgisi ne

Biliyorsunuz, Yusuf kıssası Yusuf aleyhisselamın çocukken gördüğü rüyayı, kendisi de bir nebi olan Yakup aleyhisselama anlatmasıyla başlıyor. Babası, Yusuf'un diğerlerinden farklı bir çocuk olduğunu anlıyor ve kardeşlerinin Yusuf aleyhisselama bir oyun kurmalarından korktuğu için rüyasını kardeşlerine anlatmamasını istiyor. Gerçekten de diğer kardeşler, babalarının Yusuf'a olan sevgisini kıskanıyor ve Yusuf'u ortadan kaldırma planı yapıyorlar. Onu gezmeye götürmek için izin istiyorlar, Yakup aleyhisselam "Siz fark etmediğiniz bir sırada onu kurt yer diye korkuyorum." (Yusuf 12/13) diyor ve göndermek istemiyor ama bir şekilde Yakup aleyhisselamı razı ediyor ve gezmeye gidiyorlar. Akşam üzeri eve ağlaya ağlaya geliyorlar. "".... Biz, yarış yapmaya gitmiş, Yusuf'u da eşyalarımızın yanında bırakmıştık. (Bir de ne görelim) onu kurt yemiş. …" (Yusuf 12/17) diyorlar. Ellerinde delil olarak başka bir kana bulanmış Yusuf'un gömleği var. Kıssa burada çatallanıyor. Yusuf'un ve Yakup'un kıssası olarak iki ayrı koldan devam ediyor bence. Bu yazıda Yusuf aleyhisselamın tüm yaşam hikâyesi üzerinde durmayacağım zaten, hikâyesinin birazına, Yakup'un yaşadıklarına ve kıssanın sonundaki kavuşmaya değineceğim. Elbette ki modern tabirle "yaşadıkları travmalar" yönünden değineceğim ama ben imtihanlar, yaralar ve yas diyeceğim. Psikologlar belki o anlamda kullanmıyor travma kelimesini ama halk arasında ve özellikle sosyal medyada, 'olan biten şeylerle ilgili sorumluluk almak istemeyenlerin, sorumluluğu üzerine attığı mazeretin adı' oldu travma kelimesi. Bu açıdan bakacağım konuya.

Mesela Yusuf; kuyuya atılmasına, üstesinden gelmesi gereken zor bir şey yani imtihan gözüyle değil de bugünkü gençler gibi baksaydı ne olurdu, bir düşünsenize Sürekli ağlayan bir Yusuf canlanıyor böyle düşününce benim gözümde. Kervancılar geliyor, kuyudan ağlayan bir çocuk çıkarıyorlar, üstüne bir de sürekli "kardeşlerim şöyle yaptı, böyle yaptı." diye sızlanıyorsa bu çocuk, onu alırlar mıydı yanlarına Alırlardı diyelim hadi, aldılar getirdiler köle pazarına, çocuk şimdi de köle olacak diye durmadan ağlanıp sızlanıyor. Vezir, böyle bir çocuğu evine hizmetçi olarak alır mıydı hiç Aldı diyelim, hadi yanında da tuttu diyelim. vezirin karısı ona baktı da diyelim, travmalarına takılıp kalmış farazî Yusuf, böyle bir durumda kendini koruyabilir miydi, yoksa "Nihayet hayat yüzüme güldü." diye düşünüp yanlış mı yapardı Bakın görüyorsunuz, Yusuf, başına gelenlere travma gözüyle baksaydı bugün bizim salat ve selamlarla andığımız o Yusuf olmazdı, olamazdı. Yusuf'u Yusuf yapan başına gelen zor şeylere yani imtihanlara, travma gözüyle bakmayıp üstesinden gelmesidir. Bunu daha çocukken yapmayı başarmıştır. İmtihanları giderek zorlaşmış ama o, Allah'ın izniyle hepsinin üstesinden gelmiştir.