Geçmişin yükleri ve kul hakkı 2

Bazı kavramlar vardır, ne olup ne olmadığını nefes almak, su içmek gibi kendiliğinden öğreniriz. Bu kavramların dinle ilgili olanlarından biri de kul hakkı. Kul hakkının ne olduğu, ne olmadığı pek ders konusu yapılmaz. Yapılsa bile genelde örnekler üzerinden basitçe anlatılıp geçilir hatta kul hakkının Allah'ın affetmeyeceği tek günah olduğunu söyleyenler ve bunun böyle olmadığını, Allah'ın affetmeyeceği tek günahın şirk olduğunu, ayetleri delil göstererek anlatanlar vardır ancak geçen yazıda da dediğim gibi halk arasında kul hakkına bu kadar önem veriliyorsa orada biraz durup düşünmek de lazımdır. Ben, hayatın içinde kendiliğinden öğrendiğim bu "kul hakkı" tabirinden ne anladığımı kısaca yazayım:

İnsan, ilk insandan beri Allah'ın emir ve yasaklarına uymakla mükellef. Bunu başarırsa mükafatını alacak, başaramamaktan Allah hepimizi korusun. Bu emir ve yasaklara uyma, dünya hayatında diğer insanlarla muamele içindeyken daha faziletli. Dağın başında inzivaya çekilmiş birinin Allah'ın emir ve yasaklarına uyması daha kolay denir hep, bence doğrudur da çünkü insanlarla muamele içindeyken yeri gelir anlaşmazlıklar olur, yeri gelir kavgalar çıkar. Bunlar, menfaatlerin çatışmasından doğar genellikle. İnsan, hayatın içinde her çeşit insanla muamele içine girme durumunda kalabilir. Bu muamelelerde, bir Müslüman elinden geldiği kadar dinine uygun davranmak zorundadır. Bunu yaparken yapması gerekenler vardır, en bilineni emri bil maruf ve nehyi anil münker yapmaktır. Yani iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak. Müslümanlar, emri bil marufa bayılır yani iyiliği emretmeyi sever hatta çoğunlukla iyiliği emreden sınıfında olmanın kendilerine bir paye kazandırdığını düşünür ve iyiliği emretmeyi abartırlar da o ayrı konu, belki başka zaman yazarım fakat iş kötülükten sakındırmaya gelince… Karşınıza çıkacak duvar, "Bırak, Allah'tan bulsun." duvarıdır. O emri bil marufu çok seven Müslümanlar, Allah onları bir kötülükten sakındırmak ile imtihan eyleyince çoğunlukla iç sesleriyle "Aman, onunla mı uğraşacağım." diyerek topu adeta Allah'a atarlar. Allah uğraşsın, Allah kötülükten men etsin, Allah, o hiçbir şey yapmasa da hep onu korusun, gözetsin. Olacak iş mi bu ama oluyor maalesef. Burada doğan durum şu oluyor: Kişi, karşılaştığı bir haksızlık vb durumda yapması gerekeni yapmayıp eylemsiz kalıyor ve durumu Allah'a havale ediyorsa, o haksızlık daha da büyüyebiliyor ve başkalarına da sirayet edebiliyor yani kişinin bir haksızlık karşısında yapması gereken itirazı gerektiği gibi yapmaması, ne bileyim mesela usulsüz bir toplantıya itiraz etmemesi vb gibi basit bir şey bile, başka insanların yani Allah'ın başka kullarının da mağdur olmasına sebep olabiliyor. İşte, o kişinin yapmadığı o itiraz vb şeyden kul hakkı doğuyor. Nereden mi aklıma geldi bunlar, dedim ya bu aralar kentsel dönüşümle ilgili olaylar her yerde anlatılıyor. Bir tanesi şöyle:

Kat malikleri aralarında gruplaşıyorlar, bir grup kentsele girmek istiyor, istemeyenler arasında binanın henüz kentsele girecek kadar kötü durumda olmadığını savunanlar, yarısı bizdene rağmen maddî gücü kentseli karşılamaya yetmeyenler, yasal haklarını bilmeyenler vb var. Toplantı yapılması kararı alınıyor. Haftalarca, binada birden fazla dairesi olan bir kat malikinin Almanya'dan Türkiye'ye gelmesi bekleniyor çünkü üzerindeki birden fazla evi ayrı ayrı eşine dostuna devredecek ki her biri için ayrı para alsın devletten. Adam geliyor, toplantı sırasında o güne kadar yönetim kurulmamış olan apartmanda, görevi sadece apartman sakinlerinden aidat alıp merdiven silen kadına falan vermek olan kişi, elinde kırtasiyeden alınmış bir defterle toplantıya başlıyor. Deftere herkesin adını ve kimlik numarasını yazacağını, sonra herkesin imzalayacağını sonra gerekenleri kendisinin yazacağını söylüyor. Bir kişi, yönetimin resmî olmadığını, yönetim seçilmesi gerektiğini hatırlatıyor. "Bu ne konuşuyor, konuşturmayın bunu." diye itiraz ederek yaygara çıkarıyor Almancı ve birkaç kişi. Yasal olmayan yönetici, kararlar kısmını boş bıraktığı defter sayfasını, adlarını yazdığı kat maliklerine imzalatmaya çalışıyor, itiraz eden kişi itirazını sürdürüp usulsüzlük yaptıklarını deftere şerh etmek isteyince "Sen ne yapmaya çalışıyorsun!" diye sesler yükseliyor. Ne yapsaydı itiraz eden İtiraz etmeyip karar kısmı boş ve usulsüz deftere imza atıp üstünü bir grubun kendi menfaatlerine göre sonradan doldurmasına göz mü yumsaydı, üstelik kendisinin imzasını böyle bir usulsüzlüğe dahil mi etseydi Bunu yapsa; o anda orada olan ama belki yasal haklarını yeteri kadar bilmeyen, maddî gücü olmayan vb diğerlerinin kul hakkına girmiş olmayacak mıydı