[email protected]
Bu yaz döneminde yurt içi ve yurt dışından gelen gurbetçilerin akınıyla birlikte 1 milyondan fazla insanı misafir eden (Türkiye İstatistik Kurumu'nun 6 Şubat 2025 verilerine göre 637 bin nüfusa sahip olan ilin 501 bin 627'si şehir merkezinde, 135 bin 380'i ise köylerde yaşıyor) Sivas ilinin merkez Ulu Camii'nden çıkıp başka bir Ulu Camii'ye doğru yol alıyoruz. Ulaş'ı, Yağdonduran Tüneli'ni, Kangal'ı, 1950 rakımlı Karasar Geçidi'ni, Ali Kızıltuğ'un köyü Mursal'ı geçerek 171 kilometrelik yol kat edip Yeşil Divriği'ye ulaşıyoruz.
Kadîm şehrin tarih kokan sokakları arasından geçip bir zamanlar insanların dünyanın kirlerinden paklanıp aklanması, Divriği Ulu Camii ve Darüşşifahânesi'nin ısıtılması için yapılan, ammavelâkin şimdilerde yerinde yeller esen kayıp "Hamam-ı Bala"nın (Yüksek Hamam) önünden geçiyoruz.
Divriği Ulu Camii ve Darrüşşifası; bir "kutsal kitap" gibi muhkem ve müteşabih hususiyetleriyle ruhumuzu sarmalıyor. Şerh edilmesi için taşa işlenmiş sonsuz sayıdaki manevî sembol "oku"nmayı bekliyor.
Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 9 yıl önce başlatılan çatı değişimi, lazer temizleme, enjeksiyon sistemi ve güçlendirme çalışması gibi restorasyon işlemlerinin bitirilmesinin ardından 6 Mayıs 2024 tarihinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın video konferans katılımıyla tekrar hizmete açılan "Anadolu'nun El Hamra'sı" (İspanya'nın Granada kentindeki İslâm mimarisinin en önemli eserleri arasında yer alan El Hamra Sarayı'na benzemesinden dolayı) olarak taltif edilen Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası bayramlık elbisesini yeni giymiş çocuk misâli misafirlerini karşılıyor...
BÜTÜN VARLIĞINI ALLAH'A VAKFEDENLERİN ESERİ
Anadolu Selçuklu Devleti'ne bağlı Mengücek Beyliği döneminde Ulu Camii'si Süleyman Şah oğlu Ahmet Şah, Darüşşifa'sı ise eşi Melike Turan Melek tarafından 1228-1243 tarihleri arasında Muğis oğlu Başmimar Ahlatlı Hürrem Şah'a inşa ettirilen külliye "ölmeden görülecek" eserler arasında bulunuyor. Bu bağlamda 1985 yılında UNESCO Dünya Miras Listesi'nde yerini alması Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası'nı daha da anlamlı kılıyor.
Evet, Vakıf Medeniyeti'nin zirvesindeyiz... Şahlığını, Sultanlığını, ilmini, sanatını, bütün varlığını Allah'a (c.c.) vakfedenlerin imar ve ihya ettiği Divriği Ulu Camii ve Darüşşifahânesi'nin gölgesindeyiz...
Bir tarafını tarihî Divriği ve Kesdoğan Kalesi'ne, arkasını kadîm şehre kuşbakışı bakılan Cam Seyir Terası'nın konumlandırıldığı zirveye, bir tarafını ise Battal Gazi'nin babası Malatya Serdarı Hüseyin Gazi'nin türbesinin bulunduğu Iğımbat Dağı'na veren Divriği Ulu Camii ve Darüşşifahânesi'ni hayran hayran gezenlerin arasındayız...
Kadîm yapının önünden Yeşil Divriği'nin diğer tarihî ve doğal güzellikleriyle birlikte Cürek'ten (türkülere konu olan ve bir zamanlar bölgenin "Küçük Paris"iyken, şimdilerde "Çernobil"i andıran Cürek'in hikâyesi ise ayrı bir yazı konusu) geçip Çaltı Çayı ve Kanyonu ile yarenlik ede ede Erzincan üzerinden Kars'a doğru aheste aheste yol alan Doğu Ekspresi'ni izlemekteyiz...
KÜLLİYE, GÖRENLERİ KENDİNE MEFTUN EDİYOR
Rabbine tam anlamıyla kul olmanın şuuruyla taşlara hayat verenlerin bıraktığı eserin darüşşifası bir âlem... İbadetin ne mânâya geldiğini taşa, minbere işleyen dahası ruhlara hissettiren mâbed başka bir âlem... Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası her yönüyle görenleri meftun kılıp, kendinden alan bir şaheser...
Divanhâne penceredeki "Denge Sütunu"nun altındaki hilal ve yıldız motiflerine Süleyman Mührü gibi vurulmuş simgelerle bezeli görkemli "Taç Kapısı"yla (Batı Kapısı) misafirleri buyur eden Darüşşifa'da ruhları âyetlerle, mûsikîyle, su sesiyle şifa bulanların duaları hâlâ yankılanıyor.
Gönlünü bu ulu yapıya kaptırmış mihmandar Mahmut Safa Yıldırım beyefendinin şifahânede yankılanan sesi bütün ziyaretçileri etkiliyor... Herkes kulak kesilip, birdenbire bu ulu eserin bir parçası oluveriyor... Anlatılanlara şifahânenin sağlı sollu hasta odaları, küçük eyvanlar, ortadaki sekizgen su havuzu, ikinci kattaki hekim odaları ve dahi büyük eyvanın helezonik kilit taşı sistemiyle yapılmış sırrı çözülemeyen kubbesi de eşlik ediyor. Kubbesi yelpaze motifleri ve tonoz işlemeleriyle bezeli büyük eyvanda okunan ilahi, sâlâ ve ezan sesi bütün noktalara eşine hiçbir mekânda rastlanmayacak derecede hassas akustikle ruhlara dokunuyor...
Şifahânenin büyük eyvanının solundaki odacıkta hesap gününü bekleyen külliyenin bânîleri Ahmet Şah, eşi Melike Turan Melek, aile fertleriyle (türbede 16 sanduka bulunuyor) birlikte emeği geçenlere edilen dua ve Fatihalar gök kubbeye yükseliyor...
ASALET VE ADALETİN MÜHRÜ VURULMUŞ
Heyecan dorukta, sırada Ulu Camii'yi ziyaret var. Ulu Camii'nin ihtişamlı kapısının önündeyiz... Taş işçiliğinde zirveye çıkılıp, âdeta dantel işler gibi yüzeyi güğüm başı motif ve sembollerle bezenen kapıda; tasavvufta yüce Allah'ı ve tekliği temsil eden lalelerle birlikte, Selçuklular'da gücü-asaleti ve özgürlüğün simgesi kartallara, Mengücek Beyliği'nin Selçuklulara bağlığını ve dahi haksızlık karşısında bütün gücünü göstereceğini ifade eden başı eğik ve pençesi havada Şahin figürüne "Şehinşah oğlu Süleyman Şah oğlu Ahmet Şah, Allah'ın affına muhtaç aciz kul, adaletli melik, bu caminin yapılışını 626 (Miladi 1228) yılında emretti, Allah mülkünü daim etsin" kitâbesi eşlik ediyor.
Hele Mayıs ve Eylül ayları arasında ikindi namazından yaklaşık 45 dakika önce kapıda beliren insan silüeti var ki, ışık ve gölge oyunu denip geçilecek bir vak'a değil. Oluşan bu silüet, ancak lütfedilen ilim ve bilginin Allah aşkı ile yoğrularak taşlara ruh verilmesiyle ifade edilebilir. Kapıda oluşan gölgede önce Kur'an okuyan, namaz saati yaklaştığında ise ellerini bağlayarak kıyamda "namaz kılan erkek silüeti" Ay'a ve Güneş'e yemin eden Allah'ın bir mucizesi olarak karşımızda duruyor.
Mâbedin Batı, Çarşı, Çıkış, Gölgeli, Tekstil Kapısı olarak anılan kapısının azametli, ihtişamlı ve mânâ yüklü eşiğinde başımızı eğerek, ulu mâbedi tazimle iç âlemdeki manevî havaya eşlik ederek ilerliyoruz..
SÜTUNLARDA MİMAR SİNAN'IN İMZASI VAR
Caminin kuzeybatı köşesine 1565 yılında Kanûnî Sultan Süleyman tarafından yaptırılan silindirik gövdeli ve tek şerefeli kesme taş minare; bir taraftan 5 vakit salât ve felâha davet ederken, diğer taraftan ise âdeta bir muhafız edâsıyla emanetlere gözcülük yapıyor... Hayranlıkların biri bitmeden diğeri insanları göz hapsine almaya devam ederken, Kanûnî'nin emriyle Koca Mimar Sinan'ın güçlendirdiği sütunların arasından geçerek mihraba yöneliyoruz...
Mihrabın üst kısmı kul ile Allah arasındaki irtibatı sembolize eden kalp, elif, lalenin değişik motiflerinden mülhem üç boyutlu işlemeleriyle ne kadar ihtişamlıysa; göz hizasından aşağısı o kadar sâde ve gösterişten uzak... Üst tarafta Allah'ın kudret ve azameti, alt tarafta kulun hiçliği...
Mihrabın sağında bulunan ve 13 yılda bitirilebilen ceviz ağacından yapılmış minber ise âdeta simgeler abidesi... 2002 yılında kanatlı kapısı ve üzerindeki kitâbe panoları çalındıktan kısa süre sonra bulunup yerine yerleştirilen minber mâbedin gözdesi... 7 metre yüksekliği, 4 metre derinliği ve 1 metre genişliği ile kündekâri tekniğinin zirvesi olan minber, üzerindeki kitâbe, âyet, hadis, sülüs yazıları ve motiflerle bir şâheser... Minberi yapan Tiflisli İbrahim oğlu Ahmet sadece sanatını icra etmemiş, bütün ruhunu, ilmini Allah'a âyetler eşliğinde borç vermiş... "Kim Allah'a güzel (karşılık beklemeden) bir borç verirse Allah da bunu kat kat fazlasıyla öder. Daraltan da genişleten de Allah'tır ve O'na döndürüleceksiniz." (Bakara Sûresi, 245) âyeti bütün zerreye nüfuz ettirilmiş...
Külliyede onbinlerce asimetrik, birbirini tekrar etmeyen farklı motif ve simgeyle; kâinattaki farklı varlıkların muhteşem bir ahenk ve denge içerisinde oldukları gerçeğiyle taşa nakşedilmiş...
CENNET ANCAK BU KADAR GÜZEL TASVİR EDİLEBİLİR
Caminin Divriği Kalesi ve kuzeye bakan Cümle-Kıble Kapısı'nda ise Cennet Kokusu var, hissedebilenlere... Kur'an-ı Azimüşşan hariç Cennet'in bu kadar güzel tasvir edildiği başka bir eser var mıdır, bilemiyoruz... Hatta Cennet Kapısı'na Cennet Bahçesi'ne bakar gibi bakıp da, dünyaya yansıması dense abartı olmaz...
Buradaki kapıya nakşedilen eşsiz ve sayılamayacak kadar çok Cennet nimetleri tasvirlerine bakıp da, bu sonsuz nimetlerden yüz çevirmek nankörlükten başkaca ne olabilir ki... Kapı üzerinde ebediyeti, ölümden sonraki ahiret hayatını ve Cennet'i sembolize eden Hayat Ağacı motifi, altında ise Cehennem azabını simgeleyen ateş yanan kazanlar... Cennet sonsuz güzellik, Cehennem ise boş ve azab yeri; seçim sizin ey yaratılmışların en değerlisi ve dahi nankörü... Bütün nimetler sizin için, azap da... İnsanların en şereflisinin, "Gül" Peygamberin, "