Nihal Candan ve Kültür Endüstrisi
Henüz otuz yaşındaki genç bir kadının trajik ölümü tüm toplumu etkiledi. Açıkçası Candan kız kardeşleri geriye dönük pek tanımam. İşledikleri suçlar dolayısıyla cezaevine girdikten sonraki haberler ile iki kız kardeşi, geçmişlerini öğrenmiş oldum. Cezaevinden, bağımsız yargılanma süreçlerini ise hep birlikte yine medya yoluyla takip ettik. Her geçen gün eriyen beden, adım adım ölüme yürüyüş hepimizin gündemine taşındı. Tüm toplumun gözleri önünde bir genç kızın hayatının ölümle noktalanmasına tanıklık ettik
Karamanlı Profesör bir babanın üç kızından ikisinin, Candan kız kardeşlerin öyküsü bin bir gece masallarının hatırlatır bir ihtişamdan nasıl canlı yayınlarla izlenen ölüme evrilmişti Bu kızlar moda programlarında, tv kanallarında, sosyal medyada var olan ya da olmaya, kimlik bulmaya çalışan genç kızlardan sadece ikisiydi. Şöhretin, paranın, gücün ihtişamını kolay yoldan yakalamak isteyen sayısız genç kızda sadece iki tanesi
Adorno, kültür endüstrisi kavramında modern toplumların her unsuru bir tüketim nesnesine dönüştürmeden bahseder. Tüketim unsuru olan öğeler sadece eşya değildir. Alışkanlıklar, duygular, kabul ve onaylar, değer yargıları ve hepsinden de önemlisi insanın kendisi bir tüketim nesnesi, şey olur.
Kültür endüstrisinin en acımasız yönü belki de modern tüketim unsuru olmaya yönelik oluşturduğu istektir. Bir tür gönüllü köleliğe, insanın kendisine ait her bir unsuru metalaştırmasına yönelik arzu ve talebi doğurmasıdır. Prestij, kazanç, şöhret, konfor gibi akıl çeldirici düzenekleri de eklemleyerek insan doğasında tüketim nesnesi olma iştiyak ve tutumunu çıkarması oldukça kolay.
Modernizmin, kültür endüstrisinin ana yakıtını oluşturan insan için sağlam durabilmesi, çeldiriciler karşısında ayakta kalabilmesi için çok güçlü bir inanç ve değer sistemine ihtiyaç vardır. İnsan, hayatta amacı olmadan yaşayamayacak tek varlık. Ya da diğer bir deyişle insan, diğer canlılar gibi sadece yeme, içme, hayatını sürdürme üzerine kurgulanmış bir dünyada mutluluğu yakalayamaz.
İnsan hayatı her şeyden önce bir amaç üzerine ayakta kalır. Sadece madde veya haz üzerine kurgulanmış bir hayat, kişiye içsel huzuru sağlayamayacağı gibi yaşam motivasyonunu, doğruetikyararlı üzerine emek vermekten de alıkoyabilir. Salt maddi kazanım peşinde koşan kişi kolaylıkla kültür endüstrisinin yemlerine mat olur ve hiçbir değer, etik kavram gözetmeksizin haz ve mutlak kazanım için her yolu meşru gören bir inanç ve yaşam biçimine yenik düşer.