Babama benzediğim için...

Her geçen gün biraz daha babama benzediğimi fark ediyorum. insancıl, ümitli, umutlu bir o kadar da realist! hayatın realitesinin içinde taşıdığı unsurlar aslında umudun da ümidin de sevginin de katili olmaktan başka bir şeye yaramıyor. bu bir paradoks biliyorum.

Zaten insan dediğimiz mekanizma başlı başına hayalkırıklığının, vefasızlığın, kötülüğün tek bir isimde/bünyede/mekanizmada toplanmış hali değil midir her birinin ötekinden şikayet ettiği, herkesin birbirinden rahatsızlığını dillendirdiği bir sistem nasıl iyi olabilir ki...

Eskiden bu yana merak ettiğim şeylerden birini de kötülerin, kötü olduklarının farkında olup olmadıklarıydı. İnsana, dünyaya olanca kötülüğü yaparken kötülüklerinin yani kişiler olduklarının na kadar ayırdında bu insanlar

Herkes bir diğerinin, ötekinin, insanların kötülüğünden dem vururken, şikayet ederken kötülük muğlak ve ortada kalmıyor mu boşluğa üflenmiş gri bir leke, sis perdesi, füme duman gölgesi gibi kaypak, zeminsiz, bulaşık, cisimsiz ve gölgesiz...

Herkes bu kadar iyi ise kötüler nerede, kötülük kiminle

Lafa gelince iyilik havarisi kesilen, ahlak timsali kılıklı bedenler, hangi kötülükle çevreledikleri ruhlara hizmet etmenin iştihasına kapılmış!