Ey eski Milli Görüşçü kardeşlerim…
Vicdanı susturulan bir kalbin atışı da eksilir.
Kardeşim, uyan! Sen bir zamanlar zulme karşı dimdik duran, hakkı haykıran, "Adil Düzen" için gecesini gündüzüne katan bir dava eriydin. Filistin dendi mi gözlerin dolar, mazlumun ahı yüreğini dağlardı. O günlerde yükün ağırdı ama alnın ak, yürüyüşün onurluydu.
Peki şimdi ne oldu Yanlışlara macun çeke çeke, her yanlışı örtmeye çalışa çalışa, elinde macun da kalmadı, inandırıcılığın da… Bugün senin suskunluğun zalimin en güçlü kalkanı hâline geldi.
Doha'daki İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Ligi Olağanüstü Ortak Zirvesi'nde İsrail kınandı.
Hani o çok "sert" kınadıkları dakikada İsrail öyle korktu ki, Gazze'de soykırıma girişti (!)…
Gazete manşetlerinde "İsrail'i durduracak güce sahibiz" yazıyordu, ama Gazze'nin üzerine bombalar yağmaya devam ediyordu.
İsrail Başbakanı Netanyahu ise basın toplantısında İslam ülkelerinin ve Arap liderlerinin karşısına dikilerek, "Çıkarlarınızı korumak istiyorsanız tek bir şey yapmalısınız; sessiz kalın" dedi. Aslında açıkça şunu söylüyordu: "O koltuklara sizi biz oturttuk, ses çıkaramazsınız." Ve öyle olmadı mı kardeşim Onca kan, onca çığlık arasında kınamanın ötesine geçen tek bir yaptırım bile uygulanmadı.
İşte burada da hemen macun çektiniz: "Bizim parti liderini kast etmiyor" dediniz.
Oysa şu sözleri, sizin "dava lideri" diye bel bağladığınız lideriniz söylemişti:
"İsrail devletinin yaşama hakkını kimsenin tehdit etmesine Türkiye razı olmayacaktır." (2003) O zaman da macun çekmiştiniz: "Köprüyü geçinceye kadar ayıya dayı diyor" demiştiniz.
Sonuç ortada… Netanyahu'nun dediği gibi oldu. Şunu bilin kardeşlerim: Emrolunduğumuz gibi dosdoğru olmalıyız.
Kardeşim, vicdanın hiç mi sızlamıyor Gazze'de çocuklar yıkıntıların arasında nefes arıyor. Anneler, kollarında yavrularının cansız bedenleriyle feryat ediyor. Babalar, enkazı elleriyle kazarak ailesini kurtarmaya çalışıyor. Ve sen, bütün bunlar olurken hâlâ koltukların ihtişamına bakıyorsun. Gazze bombalanırken "stratejik ortaklık" ve "diplomasi" masallarına sığınmayı marifet bildiniz. Sonra da "bir bildiği vardır" diyerek macun çekiyorsunuz. Şunu bilin kardeşlerim: Onların bildiği tek şey koltuktur.
Ey kardeşim! Unutma, bu dava makam için değil, mazlum için var. Bu dava koltuk için değil, Kudüs için var. Ben merhum Erbakan Hocamızı son yüz yılımızın uyarıcısı olarak gördüm; o hep şunu söylerdi: "Tufan geliyor, Büyük İsrail'in kurulması için çalışılıyor. Bunun karşısında yeniden güçlü Türkiye'yi inşa etmeli ve İslam Birliği'ni kurmalıyız. İşte o gemi budur." Ve yine derdi ki: "Tek çare, İslam Birliği'dir."
Cenâb-ı Allah tufanın geleceğini haber verdiğinde, Nuh Aleyhisselâm karada gemi inşa etmeye başladı; herkes alay etti. Nuh Aleyhisselâm'a inananları da, yanında duranları da küçük düşürücü sözlerle aşağıladılar: "Karada gemi mi yüzer" dediler. Ama tufan geldiğinde, o gemiye binenler kurtuldu.
Bugün Saadet Partisi'ne de aynı alaylarla yaklaşıyorlar: "Bunlardan ne olur Bu devirde İslam Birliği mi kurulur Dış güçler müsaade etmez!" diyorlar. Oysa kardeşim, sen gemiyi inşa etmeye başla; önce sen inan! Kudret ve kuvvet sahibi Cenâb-ı Allah'tır. Dün "Karada gemi mi yüzer" diyorlardı, bugün de aynı sözleri tekrarlıyorlar. Ama bil ki hak gemisi inşa edilmeye devam ediyor. Ve tufan geldiğinde, o gemiye binenler kurtulacak.