Ümmetçi sözler, Emperyal ortaklıklar

Ümmet bilinci, sloganlarla değil; zalime karşı duruşla, mazlumun yanında saf tutmakla olur. Peki, bugün kim kiminle yürüyor

Yazıma bir teşekkürle başlamak istiyorum.
Dünkü Milli Gazete'de köşesinde şahsıma dair nezaket dolu ifadelerine yer veren, fikirleriyle yıllardır Milli Görüş'ün izzetli çizgisini savunan muhterem büyüğüm Ekrem Şama Beyefendi'ye en kalbî şükranlarımı sunuyorum. Kalemini her zaman hakikatin hizmetine veren bu kıymetli insanın sözleri bizlere hem güç hem de sorumluluk yüklemektedir.

Gündem o kadar yoğun ve sarsıcı ki, Türkiye'de insan hangi birini yazacağını şaşırıyor. Bugün aslında 15 Temmuz'la ilgili bir yazı kaleme almayı düşünüyordum. Ancak, ümmetçilik söylemleri üzerinden yürütülen tartışmaların derinliği ve etkisi nedeniyle, bu yazıyı ümmet bilinci üzerine yazdım.

Söz değil, duruş belirler

Cumhurbaşkanı Erdoğan geçtiğimiz günlerde CHP Genel Başkanı Özgür Özel'e hitaben yaptığı açıklamada, "Bunlar ümmet bilinci nedir bilmezler. Efendimizin buyurduğu üzere 'bir duvarın tuğlaları gibi' kenetlenmemizin neresi yanlış be gafiller" ifadelerini kullandı.

Bu açıklamanın, Filistin'de yaşanan mezalim devam ederken ve ümmetin dört bir yanı kan ve gözyaşı içindeyken yapılması; ister istemez şu soruyu beraberinde getiriyor:
Hangi ümmet Kimin ümmeti Kiminle ve nasıl kenetleniyoruz

Elbette ümmet bilinci, bu çağın en büyük ihtiyacıdır. Ancak unutulmamalıdır ki, ümmet bilinci bir söylem değil, her şart altında gösterilecek bir duruşun adıdır.

"Ümmetçilik" adıyla inşa edilen ittifaklar

O dönem Başbakan olan Erdoğan'ın 5 Şubat 2004 tarihinde Harvard Kennedy School'da yaptığı konuşmaya dikkatle bakarsak, bugün "ümmetçilik" adıyla sürdürülen sözde birçok politikanın altyapısını çok daha net görebiliriz.
Çünkü o gün söylenenler, bugünkü gelişmelerin altyapısını oluşturmuş; ümmet kavramı ise birçok çıkar ittifakının meşrulaştırılması için kullanılan ideolojik bir perde hâline gelmiştir.

Erdoğan bu konuşmada şunları söyledi:
• "İsrail Devleti'nin yaşama hakkını kimsenin tehdit etmesine Türkiye razı olmayacaktır."
• "Türkiye, ABD'nin Irak'ta başarılı olmasını samimiyetle arzu etmektedir."
• Kıbrıs'ın %36'sının KKTC'nin yaşam alanı olduğunu belirterek belli oranda toprak verilebileceğini ifade etti.

Bugün bu ifadelerin üzerine inşa edilen dış politika adımlarına baktığımızda:

Irak'ta ABD'nin işgaline destek olmak, üslerimizi Amerikan askerlerine açmak, işgalcilerin bombaladığı havalimanlarına lojistik sağlamak mı ümmetçilik

Libya'da emperyalist müdahaleyi desteklemek, ülkenin meşru yönetimini devirmeye çalışan Batılı güçlerin yanında saf tutmak mı ümmet bilinci

Kaddafi'nin linç edilmesine zemin hazırlayanlara destek olmak mı İslam kardeşliği

Suriye'de yüz binlerce Müslüman'ın ölümüne, milyonlarca insanın yurdundan edilmesine sebep olan politikaların parçası olmak mı ümmetin menfaati

Peki ya bugün

Bugün Gazze yerle bir olmuşken, çocuklar enkaz altında can verirken, Mescid-i Aksa çiğnenirken; ümmet bilincini sadece bir miting kürsüsünde hatırlamak ne kadar samimidir

ABD ile kurulan "stratejik ortaklık", İsrail ile devam eden milyarlarca dolarlık ticaret, AB'ye tam üyelik adına verilen tavizler ve İslam coğrafyasındaki darbeci rejimlerle geliştirilen "yeni dönem" ilişkileri… Bunların hangisi ümmetin maslahatına, hangisi mazlum coğrafyaların direncine katkı sunmaktadır

Eğer ümmetçilik buysa, bu ümmetin ruhu nerede
Eğer bu anlayış ümmet bilincini temsil ediyorsa, o zaman soralım: Hangi ümmetin safındasınız

Bu noktada açıkça görülüyor ki; ümmet söylemi, ne yazık ki bir dış politika aracı, bir iç siyaset manevrası ve çoğu zaman da sorumluluktan kaçmanın kutsal örtüsü hâline getirilmiştir.