Donald Trump, geçtiğimiz günlerde Tayyip Erdoğan ile Beyaz Saray'daki görüşmesinde öyle bir cümle kurdu ki, aslında bir övgüden çok emperyalist zihniyetin çıplak bir itirafıydı:
"2000 yıldır bunu yapmaya çalışıyorlardı, Erdoğan yaptı. Yaptırımları Erdoğan istedi, ben kaldırdım. Suriye'deki zaferden sorumlu Erdoğan'dı."
Peki bu zafer kimin zaferidir Suriye haritadan silinme noktasına gelmiş, milyonlarca insan mülteci olmuş, Türkiye ağır bir ekonomik ve sosyal yükün altına girmiş, en önemlisi de İsrail'in önündeki en büyük direniş kırılmışken bu tabloya nasıl "Türkiye'nin zaferi" denebilir Eğer bir zaferden söz edilecekse, o zafer İsrail'in, ABD'nin ve emperyalist projelerin zaferidir; mazlumların değil.
Üstelik Trump'ın "2000 yıl" ifadesi rastgele söylenmiş bir söz değildir. Bu cümle Batı'nın tarih anlayışını açıkça ortaya koyuyor. Onlar Roma'yı hatırlar, Bizans'ı hatırlar; ama Selçuklu'yu ve Osmanlı'yı yok sayarlar. Bin yıl boyunca bu topraklarda adaletle hükmeden ecdadımızı görmezden gelirler.
Bugün gelinen noktada Trump'ın sözleriyle birlikte bir hakikat daha gün yüzüne çıkıyor: Türkiye, Suriye politikasında ABD'nin eline düşmüş, Washington'un çıkarlarına hizmet eden bir "vekâlet gücü" hâline gelmiştir. Trump'ın "Erdoğan istedi, ben yaptırımları kaldırdım" cümlesi aslında bir övgü değil, bir teslimiyet itirafıdır.
Bugün Gazze'de yaşananlar da bu zincirin devamıdır. Suriye'nin parçalanması, İsrail'e nefes aldırmıştır. Gazze'nin üzerine yağan bombalar sadece Netanyahu'nun pervasızlığından değil, bölgedeki direncin kırılmasından güç almaktadır. Eğer Suriye ayakta olsaydı, eğer Türkiye komşusunu yıkmak yerine yanında dursaydı, İsrail bu kadar rahat hareket edebilir miydi İşte burada Erdoğan'ın Gazze söylemleri ile Suriye'deki fiilî politikaları arasındaki büyük çelişki ortaya çıkmaktadır. Meydanlarda yüksek perdeden Kudüs ve Gazze için sözler verilmekte, ama sahada İsrail'in önü açılmaktadır.