KKTC'de söylem, Gazze'de takvim: Bu mu mazlumun yanında olmak
Her yıl Kıbrıs Barış Harekâtı'nın yıldönümünde aynı sahne tekrar ediyor: Cumhurbaşkanı kürsüye çıkıyor, kameraların karşısında duygusal cümleler kuruyor ve dünyaya çağrıda bulunuyor: "KKTC bir an önce tanınmalı."
Peki samimiyetle soralım: Madem tanınmasını bu kadar istiyorsunuz, çeyrek asırdır neden bu uğurda tek bir somut adım atmadınız Laf çok, icraat yok.
O dönem Başbakan olan Erdoğan, 5 Şubat 2004'te Harvard Kennedy School'da yaptığı konuşmada, Kıbrıs Türk tarafının kendi ifadesiyle "yaşam alanının %36'sını" oluşturan bir kısmında toprak feragatine gidilebileceğini açıkça dile getirmişti.
Bugün çıkıp "KKTC tanınmalı" demek ise ne yazık ki samimi bir iradeden çok, hamasi bir tekrar gibi durmaktadır.
Dahası, bazı Türk Cumhuriyetleri bugün Güney Kıbrıs Rum Kesimi'ni resmen tanımış durumda. Peki Ankara bu ülkelere ne dedi Hangi diplomatik baskıyı kurdu Hangi anlaşmayı askıya aldı Hiçbiri… Sessizlik burada da hâkim.
Tıpkı İsrail konusunda olduğu gibi.
Geçtiğimiz hafta Kolombiya'nın başkenti Bogota'da düzenlenen Lahey Grubu Acil Konferansı'nda, İsrail'in savaş suçlarına karşı sert yaptırım kararları alındı. 11 ülke, silah ambargosunu da içeren maddelere imza attı. Türkiye ise geri durdu.
Gelen eleştiriler üzerine Dışişleri Bakanlığı iki ayrı açıklama yapmak zorunda kaldı. Ancak bu açıklamalardan birinde, kamuoyuna "dezenformasyon" uyarısı yapılırken aynı metinde şu ifade yer aldı:
"Katılım için son tarih 20 Eylül."
Yani açıkça deniliyor ki: "Henüz imzalamadık ve kısa vadede de imzalamayacağız."
O halde sormak gerekiyor:
Bu bir uluslararası ihale mi
Neden yaptırım için takvim belirliyorsunuz
Kiminle görüşülecek, kimden onay beklenecek
Yoksa asıl mesele, İsrail'e mal taşıyan gemilerin birkaç hafta daha limanlara sorunsuz yanaşmasını sağlamak mı
20 Eylül'e kadar kaç çocuk daha hayatını kaybedecek
Kaç ev daha yıkılacak
Kaç Gazzeli daha mezara girecek
Artık yeter. Her şeyi bir "algı yönetimi"ne dönüştürerek milletin gazını alıyorsunuz. Ancak gerçekler sahada yaşanıyor. Kameralar kapandığında, çifte standartlar tüm çıplaklığıyla ortaya çıkıyor.