Futbol sahalarında yıllardır Hristiyan futbolcular haç işaretiyle maça başlıyor; kimse rahatsız olmuyor. Ancak iş Müslüman bir gencin dua etmesine gelince, birden "gösteriş, akıl, çağdaşlık" tartışmaları başlıyor. Demek ki sorun inançta değil; inancı kimin ifade ettiğindedir.
Futbolu tribünden izleyen biri değilim; sahayı içeriden tanıyan biriyim. Bu oyunu ekran başında değil, saha kenarında, soyunma odasının nabzında ve çimin üzerindeki ter kokusunda öğrendim. Futbol benim için yalnızca seyir değil, yaşayarak edinilmiş bir tecrübedir. Almanya'da bulunduğum yıllar boyunca Türk takımlarında yöneticilik yaptım; yani futbola dışarıdan bakan değil, oyunun mutfağını bilen biriyim. Bu yüzden bugün Kenan Yıldız üzerinden koparılan tartışmanın futbolla ilgisinin olmadığını; kültürel ve kimliksel bir rahatsızlığın dışa vurumu olduğunu görüyorum.
Fotoğraf nettir:
Yıllardır Batılı ve Latin Amerikalı futbolcular sahaya çıkarken istavroz çıkarıyor.
Ne "gösteriş" deniyor,
ne "akıl dışılık",
ne "sahada yeri yok" deniyor.
Ama iş Müslüman bir futbolcu el açıp dua edince:
• "Dini gösteriş yapıyor"
• "Futbol akılla kazanılır"
• "Bu gösteri niye kameraların önünde"deniyor.
Bu tablo, tartışmanın merkezini zaten ele veriyor: İtiraz duaya değil; duayı edenin Müslüman olmasına.
Sahada dua eden bir oyuncunun yaptığı şey ne bilim dışıdır ne de akıl dışıdır. Aksine spor psikolojisi bunu yıllardır tanımlar: stres azaltma, özgüven artırma, odaklanma, bilinç berraklığı…
Dünyanın en güçlü takımları maç öncesi "mental preparation" uygular. Bizdeki adı "Bismillah"tır. Aynı eylemin Batı literatüründe alkışlanıp Müslümanlık referansıyla yapıldığında küçümsenmesi, meselenin inanç değil kimlik meselesi olduğunu gösterir.
Buradaki sorun bir inanç meselesi değil; sosyolojik bir meseledir. Kamusal alanda görünür Müslümanlık hâlâ bazı çevrelerde "rahatsızlık unsuru" olarak görülüyor. Batı hayranları Hristiyan sembollerini 'normal kültür' olarak görürken Müslümanlık sembollerini ancak 'görünmez olursa' tolere edilebilir kabul ediyor. Türkiye'deki seküler reflekslerin bir kısmı da bu zihniyeti kopyalayınca ortaya açık bir çifte standart çıkıyor.
Kenan Yıldız'a yöneltilen tepki tam da bu zeminden besleniyor. O yalnızca genç bir futbolcu değil; inancını saklamayan, kimliğini görünmez hale getirmeyen yeni bir kuşağın temsilidir. Bu nesil "inan ama görünme" dayatmasını reddediyor. Bu yüzden dualar soyunma odasında edilince makbul; sahada edilince sakıncalı görülüyor. Oysa sorun dua değil, görünürlüğün kendisidir.