Gurbetçiyi unutan AKP ve MHP'ye karşı "o unutmadı": Mustafa Kaya

Gurbetçinin hafızasında hiç eskimeyen bir cümle vardır: "Bize burada sadece seçim zamanı değer veriliyor." Sandık kapanınca kapılar kapanır, sesler kesilir, vaatler unutulur. Yıllardır bu topraklarda yaşayan milyonlarca insanımız, ekonominin en kritik damarını ayakta tutarken, hak aramaya gelince görünmez kılındı. Gurbetçi çoğu zaman istatistik olarak bilindi; insan olarak görülmedi. İşte tam bu yüzden Meclis kürsüsünden yükselen bir ses, birçok kalpte beklenmedik bir yankı uyandırdı: O sesin adı MUSTAFA KAYA. TBMM'de yükselen o konuşma, gurbetçilere sadece umut değil, yıllardır özlenen "biz de varız" duygusunu yeniden kazandırdı.

Kaya'nın Meclis'teki konuşması teknik bir teklif değil; gurbetçinin yıllardır içe attığı kırgınlığın devlet diline tercümesiydi. Gurbetçi ilk kez kendisini açıklamak zorunda kalmadı; ilk kez biri onu gerçekten anladı. Çünkü onun kullandığı dil siyaset değil, insan dilidir. "Gurbetçi teşekkürle değil, temsille onurlandırılır" cümlesi, milyonların yüreğinde yıllardır saklı duran gerçeğin sesli ifadesiydi. Çünkü gurbetçinin talebi alkış değil muhataplık, minnet değil saygınlık, vaat değil vatan bağıdır.

Bugün Avrupa'daki Türkler seçim döneminde "hatırlanan vatandaş", döviz gönderdiğinde "kıymetli destek", hak istediğinde ise "yük" görülen bir topluluğa dönüştürüldü. MUSTAFA KAYA ise bunu tersine çevirdi; gurbetçiyi araç değil özne olarak konumlandırdı. Bu yaklaşım bir lütuf değil, anayasal bir zorunluluktur. Zira Anayasa'nın 62. maddesi devlete açıkça görev yüklemektedir: "Devlet, yurt dışında yaşayan vatandaşların aile birliğini, sosyal güvenliğini ve anavatanla bağlarını koruyacak tedbirleri almakla yükümlüdür." Tedbir yoksa ihmal vardır. Komisyon reddedildiyse sorun reddedilmiştir. Ama gerçek reddedilemez.

AKP ve MHP oylarıyla komisyon teklifi reddedildi fakat Meclis'te ilk kez gurbetçi kendisini temsil edilmiş hissetti. Reddedilen teklifti; görünür olan gurbetçinin varlığıydı. Üstelik bu sahipleniş yalnızca bireysel bir çıkışın sonucu değil; gurbetçiyi seçim zamanı hatırlayan değil, her zaman yanında duran bir siyasi karakterin ürünüdür. Bu noktada Saadet Partisi Genel Başkanı MAHMUT ARIKAN'ın duruşunu da teslim etmek gerekir. Arıkan, gurbetçinin taleplerini "oy potansiyeli" olarak değil, Türkiye'nin ahde vefası olarak görmektedir. Bu yüzden bugün gurbetçiler arasında şu söz sıkça duyuluyor: "İyi ki Saadet Partisi var." Bu bir slogan değil; yalnız bırakılmışlığın kırıldığı andır.

Burada bu isimleri de anmazsak haksızlık etmiş oluruz. Kendi hariç bütün aile bireyleri gurbetçi olan Saadet Partisi GİK Üyesi ve İstanbul Milletvekili BİROL AYDIN, Avrupa'ya her gelişinde gerçekleştirdiği konuşmalarda gurbetçinin yarasını yalnızca tespit etmekle kalmıyor; çözümünü de masaya koyuyor. Aynı şekilde Avrupa'yı adeta karış karış dolaşan Avrupa Saadet Başkanı SAMET TEMEL de sorunların kaynağını teoride değil, sahada gören ve gurbetçiyle yan yana nefes alan bir çaba yürütüyor. Bu isimler, gurbetçiyi seçim zamanı hatırlayan değil; her zaman yanında duran bir siyasetin mümkün olduğunu göstermektedir. Sahadaki bu sıcak temas, güvenin tesadüf değil, emekle kurulmuş bir bağ olduğunu ispatlıyor.