Almanya'nın otomotivi çökerse, Almanya da çöker! Söder'in haklı itirazı

Almanya'nın sanayi gücü denildiğinde hiç şüphesiz otomotiv sektörü ilk sırada gelir. Mercedes, BMW, Volkswagen, Audi… Bunlar sadece birer marka değil, aynı zamanda Almanya'nın dünyaya açılan pencereleridir. Bugün gelinen noktada ise bu sektör ciddi bir darboğazdan geçiyor. Satışlar düşüyor, fabrikalar küçülüyor, işten çıkarmalar artıyor.

Tam da böyle bir dönemde Bavyera Eyalet Başbakanı Markus Söder, 7 Eylül 2025 tarihinde BILD Gazetesi'ne verdiği demeçte, çarpıcı bir uyarıda bulundu:sadece otomotiv sanayisinin değil, milyonlarca işçinin geleceğinin de masada olduğunu gösteriyor.

Söder, AB'nin içten yanmalı motor yasağına karşı çıkarak "İdeolojik yasaklar değil, teknik gerçekler konuşmalı" dedi. Uygun fiyatlı ehliyetin gençler için özgürlük, otomotiv sanayisi için ise canlılık anlamına geldiğini vurguladı.

"Otomobil, Alman sanayisinin kader sorusudur. Eğer otomobil çökerse, Almanya da çöker."

Bu söz, sadece bir politik söylem değil, aslında bir hakikatin itirafıdır.

Avrupa Birliği, 2035 yılından itibaren içten yanmalı motorların yasaklanmasını öngörüyor. Söder bu yasağa karşı çıkıyor ve haklıdır. Çünkü bu karar, yüz binlerce işçinin işini, milyonlarca ailenin ekmeğini tehlikeye atıyor. Almanya'nın lokomotifini ideolojik kararlarla raydan çıkarmak, ülkenin geleceğini riske atmaktır.

Evet, elektrikli araçlar bir seçenek olabilir. Ama tek yol değildir. E-yakıtlar, hibrit çözümler, yeni teknolojiler göz ardı edilemez. Söder'in talebi tam da budur: İdeolojik yasaklar yerine sağduyulu, işlevsel ve teknik gerçeklere dayalı bir otomotiv politikası.

Söder'in dikkat çektiği bir diğer nokta da gençlerin ehliyet alımındaki yüksek maliyetlerdir. Almanya'da bugün bir gencin ehliyet alması neredeyse lüks hâline gelmiştir. Bu, hem iş hayatını hem de toplumsal hareketliliği sınırlamaktadır.

Uygun fiyatlı ehliyet, sadece bireysel özgürlük değil, aynı zamanda otomotiv sanayisinin ve ekonomik canlılığın devamı için de şarttır.

Bugün gençler ehliyet almakta zorlandıkça, otomobil satışları da dolaylı olarak düşüyor. Yani mesele sadece bireysel bir sorun değil, bütün sektörü etkileyen yapısal bir problemdir.

Bugün otomotiv fabrikalarında çalışan işçilerle konuştuğunuzda, en çok duyduğunuz kaygı şu:
"Yarın işimiz olacak mı"
Çünkü işçi biliyor ki, fabrikalar küçülürse önce taşeronlar, sonra ustalar, en sonunda da bütün üretim zinciri çökecek. Yıllardır alın teriyle bu sanayiye katkı veren emekçiler, "ideolojik yasaklar uğruna" işlerinden edilmek istemiyor.