İngiliz şarkıcı Emily Portman, bu yaz hayranlarından övgü dolu mesajlar alıyor. Yeni albümü için tebrikler geliyor. İngiliz halk müziğine katkıları için teşekkür ediyorlar. Tek sorun, Portman'ın aslında yeni bir albümü olmaması.
Kendi adıyla dijital platformlarda 'Orca' adlı bir albümü yayınlanıyor. Şarkı adları, vokal tonu, enstrümanlar o kadar gerçekçi ki birçok dinleyici bunun gerçek bir albüm olduğunu düşünüyor... Portman dehşete kapılıyor haliyle... Yani bir sabah uyandığımda yazmadığım bir yazı, yapmadığım bir haber için tebrik aldığımı hayal ettim. Bilmediğim, kontrolüm, rızam dışında biri ya da birilerinin benim adıma üretim yapması. Durum gerçekten ürkütücü. Portman da adının ve sanatının izinsiz kullanılması kadar başka bir nedenle daha panikliyor: Kusursuz ama duygusuz bir sesle üretilen müzik. "İnsan olmanın anlamı kusurlarda. Ben asla bu kadar kusursuz bir şekilde akort tutturamam. Ve mesele bu değil. İstemem de. Ben insanım" diyor. "Sanatın ruhu, onu bir insanın üretmesinden geliyor" Portman'a göre. Bana göre de öyle... Bu durum Portman'a özel değil. ABD'li müzisyen Josh Kaufman da sahte şarkılarıyla karşılaşmış bir gün.
Haberin DevamıÖLÜLERDEN YENİ ŞARKILAR...
Jeff Tweedy, Father John Misty, Iron&Wine gibi isimlerin dijital platformlardaki sayfalarına aynı tarzda yapay zeka (AI) üretimi müzikler yüklenmiş. Dahası, 1989'da ölen country müzik şarkıcısı Blaze Foley adına bile 'yepyeni' bir parça çıkmış! Teknoloji karşıtı, düşmanı değil bu insanların hiçbiri. Ancak bu durum hem gelir kaynaklarını hem de kültürel mirasın güvenilirliğini tehlikeye atmaya başladı. Telif meselesi zaten apayrı bir başlık. Şimdi bu meselenin en ironik yanlarından birini daha söylüyorum: Şikayet edilince platformlar AI üretimi izinsiz müzikleri kaldırıyor. Ama sahte içerikleri temizlemek için yine yapay zekayı kullanıyorlar… Günde 99 bin şarkı ekleniyormuş dijital platformlara. 99 BİN! Bu platformlardaki telif gelirleri de dolandırıcıların ağzını sulandırıyor haliyle. Bu konuyu inceleyince "Bu kadar çok şarkıya, müziğe ihtiyaç var mı gerçekten" diye sormadan edemedim. İçimden "Var ki üretiliyor. Yoksa zaten eleneceklerdir" diye yanıtladım. Mesele ne şarkı bombardımanına uğramamız ne de telif savaşı, aslına bakarsanız. Odanın ortasında oturan fil, "Müzik algoritmik bir üretim mi olacak yoksa insan ruhunun hatalarıyla, kırılganlığıyla taşıdığı bir imza olarak kalabilecek mi" sorusu.
Haberin DevamıSÖMÜRGECİLİK VE KADINSOYLULUK
Güney Afrika'da Anayasa Mahkemesi erkeklerin evlendikten sonra eşlerinin soyadını alabilmesine hükmetti. İlgili haberi POSTA arka kapak için hazırlarken mahkemenin gerekçesi dikkatimi çekti. Şöyle diyordu: "Birçok Afrika kültüründe kadınların evlendikten sonra doğum isimlerini korudukları ve çocukların genellikle annelerinin klan ismini aldıkları biliniyor. Ancak Avrupalı sömürgecilerin ve Hıristiyan misyonerlerin gelmesi ve Batı değerlerinin dayatılmasıyla bu değişti. Kadının, kocasının soyadını alması geleneği Roma-Hollanda hukukunda mevcuttu ve bu şekilde Güney Afrika ortak hukukuna da girdi. Bu gelenek, Sahra'nın güneyindeki Afrika ülkelerini kolonileştiren ülkeler tarafından getirilen yasaların bir sonucu olarak da ortaya çıkmıştır." Bu karar ile modern hukuk, tarihin gölgede kalan anasoyluluk izlerini yeniden görünür kılmış oldu. Bu yıl 6 Mart ve 20 Temmuz'daki yazılarımda ilkel yerleşimlerdeki anasoyluluk düzeninin DNA kanıtlarıyla belirlendiğini işlemiştim. Bu düzen, Antik Yunan'a kadar sürüyorken tarım sonrasında değişiyor... Nitekim Antik Yunan'ın kurucu figürü kabul edilen Sokrates'i yetiştiren, hitabet gücünü, felsefeyle tanışmasını sağlayan kadın hocası Aspasia'nın adı bile bir günah gibi saklanıyor... (İnsanın Sokrates'e "Senin akıl hocalarını da biliyorum" diye seslenesi geliyor.) Biyolojinin mantığı, soyun anneden sürdüğünü gösteriyor. Bu tablodan anladığımız; toplumlar karmaşıklaşınca siyasi ve ekonomik konrolü yönetmek için baba soyuna geçildiği...