Sanat bir avuç elitin oyuncağı mı

Sanat fuarları, bienaller, sergiler furyası içindeyiz. Bu sanat rüzgarı toplumun her tabakasını hareketlendirdi. Ben de yerinden gözlemlemeye devam ediyorum. Her yıl Contemporary İstanbul'a sponsor olan Akbank Sanat'ın davetiyle fuarın rehberli basın gösterimine katıldım.

Sonraki gün de VIP gösterime gittim. Böylece farklı güruhlarla bir arada bulunabildim. Günlerin böyle ayrılmasının amacı; koleksiyonerlerle, basınla, sanat topluluklarıyla ve izleyiciyle galerileri ayrı ayrı buluşturmak. Yığılma olmamasını sağlamak. Neyse. Bu gösterimlere katılanların eserlerle pozlar vermesi eleştiri konusu oldu. Vay efendim "Sanatı, eserleri anlamak yerine poz veriyorlar" tepkisi verenler, alay edenler. Öncelikle, bu ikisi aynı anda yapılabiliyor. Hem eserleri inceleyip hem poz verebilirsiniz.

Haberin Devamı

ADI ÜSTÜNDE 'ÇAĞDAŞ'

Ama beni rahatsız eden başka bir şey var. Bu eleştirel yaklaşım, sanatı anlamanın veya tüketmenin yalnızca belli bir elit zümreye has olduğunu kabul eden zihniyete ait... Yani anlamayanların sadece poz verdiğine dair bir önyargıyla ilgili. Oysa bu buluşmalara bakınca insanın ilk gördüğü şey, koleksiyonerlerin de izleyicilerin de aynı salonda buluşabilmesi. Ayrıca çağdaş sanatın doğası gereği birçok iş, zaten paylaşım çağının diline yakın üretiliyor. Sanatçılar illa Instagram'a uygun olsun diye çalışmıyor tabii, ama bu dönemde eserlerin görsel dili, bir şekilde sosyal medyada yankı bulacak şekilde kuruluyor. Yani bir eserin Instagram estetiğine uygun olması, onunla poz verilmesi eseri de poz vereni de küçültmüyor. Sanatın, çağdaş hayatla kurduğu güçlü bağı gösteriyor.

MARİNA ABRAMOVİÇ'LE İSTANBUL BULUŞMASI

Çoğumuz Marina Abramoviç'i 2010'daki sergisinden hatırlıyoruz. New York'taki MoMA'da 'The Artist Is Present' (Sanatçı Aramızda) adlı performansında bir masada günlerce sessizce oturmuştu. Ziyaretçileri de karşısına oturmuş, sessizce bakışmışlardı. O ziyaretçilerden biri de eski sevgilisiydi. O görüntü hafızalarımıza kazındı. Abramoviç, izleyiciyi anın içine davet eden bir sanatçı. Yavaşlamaya, odaklanmaya, varoluşla yüzleşmeye çağırıyor. Bu kez bu davetini Rixos Tersane'deki sanat fuarı Contemporary İstanbul'da yaptı. Burada bizi bir avatar projesiyle karşıladı. Dijital ekranlar üzerinde onun avatarının performansı vardı. Amacı yine aynıydı: Yavaşlamaya davet. Aradan geçen 15 yılda fuarın adı gibi çağdaş bir yönteme başvurarak çağın dilini yakalamıştı. Fuara yaptığı görüntülü bağlantıda "Bugün, teknoloji çok tehlikeli. Çocuklar kendilerini gerçek hayattan koparıyor. Ben onların kullandığı aracı alıp onlara yavaşlığı, şimdiki anı göstermek istiyorum" dedi. 2010'da göz teması kurarak yaptığını bugün avatarı aracılığıyla yapmaya çalışıyordu yani. Başında yılan dolanıyor, yüzünde akrep geziyor... Gerçek hayatta fiziksel sınırlarını aşacak anları avatarına yaptırıyor. Avatarının yaşı da bilinçli bir seçim. Abramoviç, 78 yaşında. Avatarını 20 yaşındaki hali gibi de isteyebilirdi. Ama "Ben 60 yaşında bir avatar istedim. Bilgelik yalnızca yaşanarak kazanılır" diye açıklıyor. Dijital eserinin görsel ihtişamından çok yaşamın kendisine, deneyime, öğrenilmiş olana hizmet etmesini istemişti. İçinde olduğumuz dönemin en hızlı kaybedilen ve en kıymetli değeri olan 'odaklanma yeteneği'ni, üstelik de onu yitirmemize yol açan ekranlar aracılığıyla hatırlatmak için bulduğu bu yöntemin önünde saygıyla eğiliyor insan.