Sirozun bugün de ilaçla tedavisi yok, tek tedavisi karaciğer nakli

"Atatürk'ün hastalığı geç teşhis edildi, erken teşhis edilse kurtulabilirdi" iddialarını hatırlatan Prof. Dr. Sönmez, "Teşhis edildikten sonra da onu kurtaracak tedavi mümkün değildi. 'Doktorlar öldürdü' diyenler durup düşünsünler o dönem karaciğer nakli vardı da yapmadılar mı Ne yazık ki çaresi yoktu. Karaciğer nakli son 15 yıldır yapılıyor" dedi.Atatürk'ün hastalıkları ve hayatını kaybetmesinde doktorların hatası olduğu konuları bugüne kadar sık sık gündeme getirildi, onun manevi hatırasına, milletinin gözündeki kusursuzluğuna zarar vermek isteyenler kasıtlı yazılar yazdılar, konuşmalar yaptılar, o nedenle yanlış fikirlere kapılanlarımız oldu. Bugün, hem bir doktor olarak bilgisi ve deneyimi tartışılmaz olan, hem de tarih ve Atatürk konularında çok iyi bir araştırmacı olan kalp cerrahımız Prof. Dr. Bingür Sönmez'le Atatürk'ün hastalıklarını ve "Acaba kurtarılması mümkün olabilir miydi" sorularını konuştum. DOKTORLARI HİÇ DİNLEMEDİ? Sayın Sönmez, Atatürk'ün sirozdan hayatını kaybettiğini biliyoruz, sizce o günün şartlarında iyileşebilmesi için gerekli bütün tedavi yapılmış mıydı yoksa herhangi bir doktor hatası var mıydı Onun hastalığından söz ederken kasıtlı olarak sadece içkiye bağlayanlar çıkıyor, bu hastalıkta içkinin etkisi nedirO dönemde sirozu çok iyi tanımıyorduk ama bugün biliyoruz ki alkole bağlı olmayan Hepatit denen bir hastalık var; Non Alcoholic Hepatit diyoruz, bugün birçok sirozun nedeni alkole bağlı değil. Atatürk'e 4 kez konsültasyona gelen doktorlar arasındaki Fransız Dr. Fiessinger "Bana Cezayir'den gelen birçok din adamı hasta var, ağızlarına alkol koymamışlar ama onlarda da siroz var" diyor. O günlerde alkolik olmayan Hepatit kavramı olmamasına rağmen ısrarla bunu söylüyor, bugün biz bu kavramı biliyoruz ve sirozu olan birçok hastamızın ağzına alkol koymadığını biliyoruz. Peki, Atatürk'ün sirozu neye bağlı olabilir, ilk akla gelen; ağır sıtma krizi geçiriyor mecburen yüksek dozda kinin veriliyor ve kinin karaciğer için çok ciddi toksik bir ilaç. Yıllarca dağlarda, çöllerde, savaş meydanlarında, hijyenik olmayan şartlarda günlerini geçiriyor ve diş tedavisi sırasında Hepatit C kapmış olabilir, bugün sirozun en baş nedenidir.Mükemmel sofralar kurdurdu ama kendisi son derece zayıf beslendi.SADECE KURU FASÜLYE-PİLAVAyrıca, son derece kötü besleniyor, o cumhurbaşkanlığı sofrasında, Halil İbrahim Sofrası gibi herkese ikramını yapıyor, onlar gittikten sonra yatılı askeri okuldan kalma alışkanlığıyla sadece kuru fasulye-pilav yiyor. Sabahları kahvaltı yapmıyor, uyanır uyanmaz önüne kahvesini koyuyorlar, öğlen sadece üzerine tereyağ sürülmüş kızarmış ekmek, akşamları ise kuru fasulye-pilav, son derece proteini düşük kötü bir beslenmesi var. Tabii ki kullandığı alkol hastalığın hızlanmasının nedeni olabilir ancak insanlar siroz olunca hemen vefat etmiyorlar, yıllarca yaşayan insanlar var ama o büyük insan doktorlarının tavsiyelerini dinlemiyor. Mesela Fransa'dan gelen Dr. Fiessinger 3 ay istirahat etmesini, sırt üstü yatmasını söylerken dinlemiyor, Mersin'e, oradan Adana'ya gidiyor. O sırada dış basın "Atatürk çok hasta" diye yazdığı için "Daha hayattayım, ayaktayım" diyebilmek için asker teftişi yapıyor, Hatay'ı geri almak için çok büyük bir siyaset uyguluyor ve hastalığı ağırlaştıktan sonra hiçbir yabancı liderle görüşmüyor.Prof. Dr. Bingür SönmezDevlet adamlarının sağlık raporları açıklanmazBiz bugün de devlet adamlarının sağlığını açıklamayız, bakın Cumhuriyet'in ilanından 11 gün sonra cumhurbaşkanı konutunun bahçesinde çok ciddi bir kalp krizi geçiriyor, tedavi görüyor ama 3 gün sonra tekrar bir kalp krizi geçiriyor, o kadar ağır geçiyor ki şuurunu kaybediyor, kimseyi tanımıyor. İstanbul'dan gelen doktorlarının verdiği rapor ne biliyor musunuz, asabi zafiyet. Bugün de olsa "Ata'mız ağır bir kalp krizi geçirdi ve tekrarladı" diye bir rapor veremezler. 1936'da dahiliye hekimlerinden Profesör Nihat Reşat Belger muayene ediyor, "Dikkate değer bir bulgu tespit edilmemiştir" diyor ama 6 ay sonra bu kez Yalova'da muayene ettiğinde siroz teşhisini koyuyor. Zaten bu sırada ciddi kaşıntıları var, burun kanamaları var. Yani Şubat 1938'de hasta ve hasta olduğu ve yapması gerekenler kendisine söyleniyor ama dinlemiyor.5 kalp krizi geçirdi 4 kez zatürre oldu? Sadece siroz da değil, hayatını savaş meydanlarında geçiren, karların içinde paltosuna sarılıp uyuyan, hayatının her dakikasında büyük stres altında yaşayan Ata'mızın başka hastalıkları da vardı değil miTabii, hayatının büyük kısmını çok zor şartlar altında yaşayan Atatürk 5 defa kalp krizi geçirdi, 4 defa zatürre oldu, 4 defa sıtma krizi geçirdi, İspanyol nezlesi oluyor, yani doğuyor kuşpalazı oluyor, 57 yaşında sirozdan hayatını kaybediyor, arada o kadar çok hastalığı var ki. Fakat en ağır dönemlerinde bile herkesi hayretler içinde bırakan bir hali var, metanetini katiyen kaybetmiyor, acizlik göstermiyor, her gün muntazam tıraş oluyor ve bütün ihtiyaçlarını banyoya giderek kendisi görüyor. Dr. Kemal Öke'ye göre hekimleriyle görüşme sırasında hiçbir zaman ölümden bahsetmemiş, hep gelecekle ilgili güzel mesajlar vermiştir.BAYAR'IN GÖZYAŞLARI26 Ekim 1938'de Ankara'ya gitmek için çok ısrarcı davranıyor ama doktorları buna izin vermiyorlar, gidemeyeceğini kendisi de anlayınca, umudunu kesiyor, Celal Bayar'ı çağırıyor, bütün TBMM'de adına okunacak söylev üzerinde 40 dakika görüşüp metin üzerinde düzeltmeler, ilaveler yapıyor ve sonra yine komaya giriyor. 29 Ekim 1938'de töreninin başlangıcında bu mesaj Celal Bayar tarafından gözyaşlarıyla okundu."Çocuk, ne yapacaksan çabuk yap, çok hastayım"? Türkiye'nin iyiliği için doktorları dinlemiyor, o günden sonra da her günü ülkesinin iyiliği için çalışarak, bir şeyleri tamamlamak, Hatay'ı da Türkiye toprağı yapmak için geçiriyor.Dönemin Başbakanı Bayar, Atatürk'ü ikna etti.,Canını ortaya koyuyor, Celal Bayar başbakan olarak "Yurt dışından hekim getirelim" diyor, Atatürk'ün verdiği cevap "Hatay meselesi gündemde hastalığımın duyulması yanlış olur, ayrıca bizim doktorlarımıza ayıp olur, Doktor Neşet Ömer'le konuş bizim doktorlar bir konsültasyon