CHP Kılıçdaroğlu ve İmamoğlu'ndanibaret değil, tartışma daraltılmamalı

Yerel seçimlere 9 ay var ve Millet İttifakı partileri şu anda artık birbirinden uzak görünüyor, ancak son olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "1994 yılındaki yerel seçimleri hatırlatması" muhalefeti bölme stratejisi uygulayacağı şeklinde değerlendirildi ve bunun üzerine -birlikte hareket edecekleri işaretini veren- DEVA, Gelecek, Saadet Partileri yerel seçimlerde ittifak olmasa da muhalefet partilerinin işbirliği yapabileceğini açıkladı. Bu yapılmadığı takdirde Erdoğan'ın "bölünmeden yararlanarak seçimleri kazanabileceği" yönünde açıklamalar yapılıyor. Bu arada ana muhalefet partisi içindeki bölünmeler, genel başkanlık-değişim tartışmaları, İyi Parti'nin görüşü, mültecilerle ilgili olarak çıkan sorunlar ve daha birçok konu aydınlatılmayı bekliyor. Bugün, partisi içinde ve dışında, kamuoyunda açık sözlülüğü, samimiyeti ve gerçekçi yorumlarıyla dikkatle izlenen, (aldığım bazı duyumlara göre genel başkanlık için de adı geçen), Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili ve Parti Meclisi Üyesi, hukukçu Sayın Gökhan Günaydın'la merak ettiğimiz birçok konuyu konuştum.Gökhan Günaydın Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi ve Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi mezunudur. Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü'nde (TODAİE) kamu yönetimi yüksek lisansı, Mülkiye'de Siyaset Bilimi doktorası yaptı. Makro Ekonomi Doçentidir. Abant İzzet Baysal Üniversitesi ve Ankara Üniversitesi'nde hukuk ve iktisat dersleri verdi. TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Genel Başkanlığı görevini yaptı. Cumhuriyet Halk Partisi'nde Parti Meclisi üyeliği, Genel Sekreter Yardımcılığı ve Genel Başkan Yardımcılığı görevlerinde bulundu. 2011-2015 döneminde Ankara milletvekilliği yapan Günaydın, 14 Mayıs 2023 tarihinde İstanbul milletvekili olarak seçilmiş olup, Grup Başkanvekili görevini sürdürmektedir.Gökhan Günaydın Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi ve Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi mezunudur. Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü'nde (TODAİE) kamu yönetimi yüksek lisansı, Mülkiye'de Siyaset Bilimi doktorası yaptı. Makro Ekonomi Doçentidir. Abant İzzet Baysal Üniversitesi ve Ankara Üniversitesi'nde hukuk ve iktisat dersleri verdi. TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Genel Başkanlığı görevini yaptı. Cumhuriyet Halk Partisi'nde Parti Meclisi üyeliği, Genel Sekreter Yardımcılığı ve Genel Başkan Yardımcılığı görevlerinde bulundu. 2011-2015 döneminde Ankara milletvekilliği yapan Günaydın, 14 Mayıs 2023 tarihinde İstanbul milletvekili olarak seçilmiş olup, Grup Başkanvekili görevini sürdürmektedir.HATAY, GAZİANTEP GİBİ İLLERDE SURİYELİ ORANI NÜFUSUN YÜZDE 25'İNE ULAŞMIŞ VAZİYETTE!Sayın Günaydın, son zamanlarda göçmenler konusu giderek toplum güvenliği açısından daha da önemli hale gelmeye başladı. Kocaeli Dilovası, Mersin'de ve arkasından Bodrum'da Suriyeli göçmenlerin başlattığı ve yaralanan Türklerin olduğu olaylar ve yaşanan gerilimler konusunda ne düşünüyorsunuz Bütün kurumlar sessiz, muhalefet olarak ne yapacaksınızAlmanya'da Merkel 1 milyon civarında mülteciyi seçerek aldı ve şöyle bir açıklama yaptı; "Geçmişte Türkler, sonra Polonyalılar Alman sanayiinin kol gücü ihtiyacını karşılamışlardı, şimdi sıra Suriyelilerde dedi ve 1 milyon mülteciyi kabul etti. Bu Merkel'in stabil, istikrarlı yönetimini en çok sarsan olaydı. Almanya nüfus açısından ve yüzölçümü açısından Türkiye'ye çok benzer bir ülkedir, Avrupa Birliği sanayisinin ise lokomotifidir. Buna rağmen 1 milyon mülteciyi alma meselesi Alman toplumunda sanayinin ihtiyacı olmasına rağmen önemli ölçüde reaksiyonla karşılandı. Şimdi gelelim Türkiye'ye, Türkiye'de en iyimser tahminle işsizlik rakamları yüzde 10'un üzerinde ve Türkiye'nin kabul ettiği mülteci sayısını bilebilen yok. İçişleri Bakanlığı'nın açıklamaları hiç kimseyi tatmin etmiyor, bu insanlar Türkiye'nin 78 ilinde deniyor ama 81 iline yayılmış durumdalar ve şu anda Türkiye'nin nüfusunun kabaca yüzde 10'una ulaşmış haldeler. Bazı illerde, özellikle; Hatay, Gaziantep, Osmaniye, Kilis gibi bazı il ve ilçelerde oranları nüfusun yüzde 25'ine ulaşmış vaziyette.ŞU ANDA SURİYE'DE OLAĞAN BİR YAŞAM VAR, DÖNMEMEKTE ISRAR EDEN BİR YAPI SÖZ KONUSU!Bu oran sadece Suriyelilere mi ait yoksa Afganlar da dahil miŞüphesiz bu yüzde 10'a ulaşmış olan Afganlar dahil. İyi bir hatırlatma yaptınız, elbette AKP'nin Amerika'nın tetikçiliğini yaparak giriştiği Suriye savaşı sonrasında elimizde yalnızca mülteciler kaldı ve şunu da ifade etmek gerekir ki şu anda Suriye'de olağan bir yaşam var, bu olağan yaşama dönmesi için herhangi bir yaptırıma uğramayacakları garanti edilen ve af çıkartılmış bir hükümet var, buna rağmen ülkelerine dönmemekte ısrar eden bir Suriyeli mülteci yapısı söz konusu. Bunun yanında özellikle Afgan meselesine atıf yapmak lazım, 2000 kilometre mesafeden getirilip sınırımıza bırakılan, sınırımızdan rahatça elini kolunu sallayarak geçen, turizm firmalarına bağlı otobüslerle, TIR'larla Türkiye'nin metropollerine gelen ve buralardan yaşama dağılan, sayısını ve suç geçmişini bilmediğimiz bir yapı var. "Suç geçmişini bilmediğimiz" sözcüğünü özellikle kullanıyorum, çünkü sözü edilen Suriye ve Irak coğrafyası tarihin en kanlı savaşlarına konu edilmiş ve ithal cihatçı savaşçıların rol aldığı, insanların öldürülüp ciğerlerinin yenildiği bir savaş düzeninden söz ediyoruz. Bunların hepsi yaşandı ve bunlardan kaçının yasal veya yasal olmayan yollarla Türkiye'ye girdiğini bilmiyoruz.Şimdi, bütün bu toplumun Türkiye'nin metropollerinde yarattığı tahribat orta yerde. İstanbul'a geldiğinizde Fatih'te başka, Esenyurt'ta başka, Zeytinburnu'nda başka bir gerçekle karşı karşıyasınız. Beyoğlu'nun durumu ortada. Bu tabloyu görmezden gelmek mümkün değil, çünkü bugün olduğundan çok daha ağır bir tablo Türkiye'yi beklemektedir. Avrupa Birliği diyor ki; "Ben size para verdim ve bu parayla bu mültecileri kendi sınırlarınızda tutacaksınız ve Türkiye dışına gönderilmelerine izin vermeyeceksiniz. Bu parayı alan AKP hükümeti, AKP hükümeti de gündeme göre bir gün "mültecileri göndereceğiz" diyor, bir gün de "Onlar bizim kardeşlerimizdir, burada kalmaya devam edecekler" diyor. O halde soru basit; sınırımızdaki bir kargaşadan öte, 2000 Kilometre uzaktan (Afganistan) eğer birileri gelip bizim ülkemize elini kolunu sallayarak girebiliyor ise bu ancak yapılan gizli anlaşmalarla mümkün olabilir. "Bu mülteci görüntüleri Türkiye'nin görüntüleri değildir" laflarına hiç kimse inanmıyor, çünkü hem sınırlarımızdan giren kaçakları, hem metropollere dağılanları sosyal medya çekimleri üzerinden hepimiz biliyoruz.EĞER BU "İNSAN HAKKI" İSE AB BU İNSANLARIN KENDİ SINIRLARINDAN GİRMESİNE NEDEN ŞİDDETLE KARŞI ÇIKIYORYaptıkları anlaşmalarla aldıkları paralar nedeniyle bu kontrolsüz, sınırsız mülteci girişine izin veren bir AKP var, bu çerçevede ortaya çıkmış bir demografik işgal var ve bütün bunları bize "insan hakkı" diye anlatmaya çalışan da çevreler var. O halde soralım; eğer bu yasal hak ise Avrupa Birliği bu insanların kendi sınırlarından içeri girmesine neden şiddetle karşı çıkmakta ve hiçbir şekilde mülteci kabul etmemektedir Bu insan hakkı değerlendirmesini sadece Türkiye mi yapacak İnsan hakkı denilerek yapılmaya çalışılan şey şudur; Avrupa Birliği'nin fonladığı medya organları bütün bunları bize son derece olağanmış gibi anlatmaktadır, oysa şu çok açıktır ki Türkiye'nin sadece bugünü değil, özellikle geleceği gerçekten çok büyük bir tehlike altında bırakılmaktadır. Dolayısıyla, bütün bunları doğru şekilde ele alan bir göç ve mülteci politikasına ihtiyaç vardır. Bunun da 3 boyutu olmak zorundadır; 1-Burada herhangi bir çatışmaya meydan vermeksizin bu ülkede yaşayan herkesin barış içinde yaşayabileceği bir ortamı oluşturmak ve bir iç çatışma görüntüsüne izin vermemek, 2- Eş zamanlı olarak özellikle Suriye hükümetiyle yapılan anlaşmalar çerçevesinde bu insanların özgür bir şekilde, barış içerisinde, güvenliklerinin sağlanarak kendi ülkelerine geri dönmelerinin sağlanması.ZAMAN TÜRKİYE AÇISINDAN ÇOK KRİTİK BİR NOKTADA3- Türkiye coğrafyasına tümüyle yabancı, bizim ortak kaderimizin belirlediği coğrafyanın tümüyle dışında olan Afgan mültecilerin Türkiye'ye girişine yönelik legal, illegal uygulamalara da derhal son vermek gerekmektedir. Bir süre sonra Türkiye bunu başaramayacak noktaya gelir, zaman Türkiye açısından son derece kritik bir noktadadır, burada iktidarının, muhalefetinin tüm bileşenlerin birlikte davranma zorunluluğu vardır. Davranmanın yolu da 'otobüslere bindirip göndereceğiz'den öte uluslararası anlaşmalarla, Türkiye'nin bir çağdaş egemen ülke olmasından kaynaklanan onurlu duruşunu Avrupalılara da kabul ettiren, buna aykırı olan anlaşmaları da derhal iptal ettiren bir bakışa Türkiye'nin mutlaka ihtiyacı vardır.Konuştuğum Suriyeliler seçimde en az 500-600 bin Suriyelinin oy verdiğini tahmin ediyor, bu rakamın 1.5 milyon olduğu da söyleniyor, bu kadar çok Suriyeli vatandaş yapılmışsa ve oy alıyorlarsa iktidar Suriyelileri de göndermeye yanaşır mıTürkiye'deki toplam mülteci sayısının iyimser rakamlara göre 7-8 milyon civarında olduğunu kabul edelim. Bunu yalanlayanlar aslında kendilerini yalanlıyorlar, birinci söyleyeceğimiz bu. İkinci söyleyeceğimiz; burada mülk satın alan yabancılara vatandaşlık verilmesi sonrasında Türkiye'ye belki de hiç gelmemiş, yurt dışındaki büyükelçiliklerde "satın aldığı mülk" çerçevesinde kazandığı Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı kimliğiyle oy kullanan, bizim kültürümüze tümüyle yabancı, Türkçe konuşamayan, Türkiye'ye ilişkin herhangi bir iz taşımayan kişilerin oy kullanabiliyor olması "iktidarlarını sürdürme uğruna" bu memlekete yapılan en büyük ihanettir.Peki, şöyle söyleyelim, bazı ülkelerde mülk aldığınız zaman vatandaşlık kazandırma sistemi olabiliyor ama Türkiye'deki kadar ucuz, özellikle kur ve enflasyon düzlemi sonrasında iyice ucuzlatılmış memlekette bu işler Türkiye'nin siyasi, kültürel, demografik kodlarını değiştirecek boyuta geldiyse buna biz "AKP'nin uygulaması" ve kazanılmış hak olarak bakabilir miyiz Hayır, Türkiye'nin egemenliğini ve geleceğini korumak her şeyden önemlidir. Dolayısıyla egemenlik haklarımıza aykırı ve sadece siyasi düşüncelerle iktidarlarını korumak amacıyla yapılan vatandaşlıkların da gözden geçirilebileceği bir hukuk sisteminin var olduğuna yürekten inanıyorum, bunların tamamının araştırması yapılır, hak eden ve etmeyen ayrılır. Bu vatandaşları alırsınız, Türk diline sahip olup olmadıklarını görürsünüz, Türkiye'de yasal olarak çalışıp çalışmadıklarına, vergi verip vermediklerine bakarsınız, eğer bütün bu veriler yoksa demek Türkiye Cumhuriyeti yasalarına göre kazanılmış bir vatandaşlıktan değil, gasp edilmiş bir vatandaşlıktan söz etmek gerekir. Bu doğrultuda elbette işlem nasıl kurulduysa, hukuk ilkeleri uyarınca o şekilde de ortadan kaldırılabilir. Biz, AKP'nin kendi iktidarını korumak ve devam ettirmek için Türkiye'ye kurduğu tuzakları kabul etmek zorunda değiliz.BAZI ÜLKELERDE HUKUK VARMIŞ GİBİ GÖRÜNÜR AMA OTOKRATİK YAPILANMALARDA HUKUK YOKTUR!Sayın Günaydın, siz hukukçusunuz ve bu vatandaşlıklar geri alınabilir diyorsunuz ama hiç kimsenin başvuracağı bir merci yok artık, bu konuda muhalefetin nasıl bir gücü var, ne yapacakBakın, Türkiye'de bugün kast ettiğiniz Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay'ın üstünde olduğu iç hukuk düzeni ise burada neredeyse yok hükmünde olacak bir şekilde önemli ölçüde bir yozlaşmanın olduğunun ben de farkındayım, elbette bunu kabul ederiz. Bazı ülkelerde hukuk varmış gibi görünür, oysa otokratik yapılanmalar altında burada bir hukuk yoktur. O halde ben ne yapacağım, ben mahalleme, sokağıma sahip çıkacağım, siyasetime, Meclis'ime sahip çıkacağım, yani sokağa gerekirse çıkacağım ve bütün bu örgütlenme tarzımı AKP'nin karşı örgütlenmesini yıkacak ve yerine Türkiye'nin asıl unsurlarının egemen olabileceği bir örgütlenme tarzını sokağa, mahalleye, fabrikaya indirebilecek bir siyaset tarzını izleyeceğim ya da seçimden seçime oy kullanıp kazanmayı bekleyeceğiz. Ayrıca AKP'nin atadığı Yüksek Seçim Kurulu'ndan, Anayasa Mahkemesi'nden yarar bekleyeceğiz. Bunun Türkiye'de çok işlemediğini gördük, dolayısıyla yeniden siyasete ağırlık vermek ve siyaseti de bilinen kalıpların dışına taşıyarak gerçekten yaşamın tüm kanallarında yeniden örgütlenen, dayanışmayı açığa çıkartan bir anlayışa ihtiyaç var.Zaten mahallelerde insanlar Suriyelilerin yaptıklarına tepkisini gösteriyor, yaralanmaların olduğu kavgalar izliyoruz. Meclis'e sahip çıkalım diyorsunuz ama çoğunluk Cumhur İttifakı'nın elinde ve muhalefete izin verilmiyor. Nasıl sahip çıkacaksınızİlginç olan şu; Kocaeli'nde gösteri yürüyüşü yapanların ya da başka bir yerde mülteci sorunu nedeniyle tepki gösterenlerin acaba yüzde kaçı AKP'ye oy vermiştir Bu soru siyasetin son derece can alıcı bir sorusudur. Yani, biz yaşadıklarımızı bilince çıkartabildik mi ya da yurttaşın yaşadıklarını bilince çıkartabileceği bir siyaset tarzı izleyebildik mi Kocaeli Dilovası'ndaki oy oranlarına bakarsanız tepki gösterenlerin çoğunun AKP'ye oy verenler olduğunu görürsünüz. Sadece mülteci konusunda değil, Türkiye'de ekonomiyi, iç barışı bu hale getirenler aynı zamanda bu süreçten ezilen yurttaşlardan oy alıyorlar, soruyu bu halde sormalıyız. AKP öyle bir gri politika izliyor ki adeta AKP'nin yaptıklarının en büyük muhalifi Recep Tayyip Erdoğan oluyor ve bunun üzerinden yurttaşı ikna edebiliyor. Sorun; siz tam tersine mülteci sorununun kaynağının AKP olduğunu, iktisadi sorunların kaynağının AKP olduğunu farklı bir dille yurttaşa anlatabilen ve onu yanınıza katabilen bir siyaset tarzını neden yapamıyorsunuzHer zaman söylemişimdir, sokaktaki adamın iyiliğini kötülüğünü tartışmanın hiçbir anlamı yoktur, onu yanınıza çekip çekememe meselesinin, bu kalitede siyaset üretip üretememe meselesinin bir anlamı vardır. Sorunuza gelecek olursam; Meclis'te çoğunluk onlarda, yargı da onlar da, polis, jandarma da onlarda olduğunu söylersek geriye yapacak bir şey kalmamıştır, Türkiye'nin bütün demokrasi güçleri teslim bayrağını çeksin. Bunu kabul edemeyeceğimize göre geriye kalan üst yapı kurumlarına bağlı, onlardan medet uman bir anlayıştan derhal çıkarak Türkiye'de siyaseti yeniden dizayn etmek ve dizayn ederken de AKP politikaları nedeniyle gelecekleri çalınan ama AKP'ye oy vermeye devam eden milyonlarca insanı; işçiyi, köylüyü, beyaz yakalıyı, işsizi "yaşadığının farkına varacak" bir siyasi atmosferi yaratabilmek.BAŞTA CHP OLMAK ÜZERE TÜM MUHALEFETİN YEREL SEÇİMLERDE AYAĞA KALMASI GEREKİR!Belirttiğiniz gibi iktidar kendi yaptıklarını muhalefet partilerinin üzerine yıkmayı başarıyor. Yerel seçimlerde de bunu sürdürürse ne olacakAKP 21 yıldır iktidarda ve 21 yıldır da benzer şeyleri yapıyorlar. Önümüzde bir yerel seçim var, başta Cumhuriyet Halk Partisi olmak üzere tüm muhalefetin ayağa kalkması ve bu yerel seçim sürecinde elindeki belediyeleri yalnızca korumakla kalmayıp sayısını arttırması gerekir. Bu, Türkiye'de demokrasinin varlığı açısından son derece kritik. Şüphesiz diğer partiler hakkında çok fazla şey söyleme yetkisini kendimde görmem, şık da bulmam ama kendi partim açısından söyleyebileceğim şeyler vardır.Şu anda öyle görünüyor ki Millet İttifakı tamamen dağılmış durumda, Ali Babacan Meclis'e CHP listelerinden giren 39 milletvekili için bile "Kimseye borcumuz yok" dedi. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 1994 yerel seçimlerini hatırlatmasından sonra "yerel seçimde işbirliği olabilir" açıklaması yaptılar. CHP tek başına seçime girerse illeri kazanabilir miMillet İttifakı'nın bugün içinde bulunduğu duruma ilişkin saptamalarınızı genişletmemiz lazım. Öncelikle ifade edeyim ki "CHP'nin yüzde 25 oyunun içerisinde bizim yüzde 7-8 oyumuz var" laflarını yüreğim kan ağlayarak dinledim, herhalde parti yönetimi buna yönelik bir cevap verecektir. "Bu milletvekilleri anamızın ak sütü gibi helaldir" diyen birinin yüzde kaç oy aldığını görmek gerekir. Örneğin; Gelecek, Deva, Saadet partileri kendilerine teklif edildiği halde milletvekilliği seçiminde neden ayrı bir ittifakla kendi oylarını almadılar Eğer yüzde 7-8 oyları var idiyse keşke bu teklife evet deselerdi ve bu oyu almalarını hep beraber görseydik.Onların bunu yapmasını sağlamak yerine kendi listelerinden aday göstererek CHP de hata yapmadı mı Onları ayrı ittifak için, HDP'yi de "CHP'yi destekliyoruz" açıklamalarını kendilerine saklamaları için zorlayamaz mıydıŞüphesiz hata yaptı, ben yalnızca o partileri demiyorum, oluşturulan mimariye yönelik eleştirimi ortaya koyuyorum ama şunu kabul etmeliyiz; Cumhuriyet Halk Partisi bu partilere "Siz kendi ittifakınızı kurun" dedi ve bunda ısrar etti. Onların bunu kabul etmemesi durumunda dönüp onlarla birlikte ittifak yaptı.Madem ki oyları düşüktü, ittifak şart mıydıCumhuriyet Halk Partisi bu ittifakı yaptığı zaman o partilerin gerçek oylarını siyaset biliminin verdiği olanaklarla ölçmek ve katkıları oranında onlara milletvekili sayısı vermek doğru idi, bunun çok ötesinde milletvekili sayısı verilmişken şimdi vefa duygusundan çok uzak olan bu açıklamaları bütün Cumhuriyet Halk Partililer gibi ben de çok üzülerek izliyorum. Burada o 39 milletvekili yerine hayatı boyunca bu memleketin taşına toprağına alın terini dökmüş ama sıralamaya girememiş arkadaşlarımızın hakları var. Dolayısıyla, birinci olarak bunu saptayalım.39 milletvekili konusunda CHP Türkiye'ye karşı da sorumlu değil mi, şimdi istedikleri partiye destek verebilirler.Hiç kuşkusuz, bu ikisi birbiriyle çelişen şeyler değil. Çünkü orada CHP kökenli arkadaşlarımız milletvekili olmuş olsalardı CHP'nin politikaları doğrultusunda davranacaklardı. Bizim ifade etmeye çalıştığımız şey kişisel haklardan ibaret değil. O kişisel durumların Türkiye'de yaratacağı etkiden bahsediyorum. Bu üç parti grup kurabilseler muhalefetin yararlanabileceği olanaklar artacak, üstelik bir tane değil, iki tane bile grup kurabilme durumları var ama grupta bile anlaşamıyorlar, bu doğru bir tutum olabilir mi Siz kendi parti yararınızı düşünüyorsunuz ve bunu düşünürken muhalefetin Meclis'teki toplam varlığından ve onun temsiliyet biçimini çok da önemsemiyorsunuz, bu kabul edilir bir şey değil."En demokrat parti biziz" diyen bir partinin içinde bu kararları örgütün vermesi gerekmez mi, sizin gibi düşünen çok kişi var ama 39-40 milletvekili kararı farklı çıkabiliyorBu kararlar Parti Meclisi ve MYK'da veriliyor, o halde dönüp MYK'nın ve Parti Meclisi'nin nasıl oluşturulduğuna yeniden dikkat çekmek lazım, bu da CHP'de yaşanan demokrasi açığına işaret eder. Biz şunu söyleriz; CHP'deki demokrasi açığını eleştiren bir AKP'li gülünç duruma düşer, çünkü CHP'deki demokrasinin varlığı AKP ile kıyaslanmayacak kadar yukardadır ama bu hala CHP'de önemli bir demokrasi açığının varlığından söz etmemizi engellemez.Kısaca ifade edeyim; Kurultayda Cumhuriyet Halk Partisi genel başkanı çarşaf liste der ama bir anahtar liste çıkarır ve o anahtar listeye yazılanlar Parti Meclisi üyesi olur. Anahtar listede olmadığı halde listeyi delebilen insan sayısı çok azdır ki ben onlardan biriyim, 2018 ve 2020'de listede olmadığım halde kurultay delegelerinin oylarıyla listeyi delerek girdim.DELEGELER TARAFINDAN PM ÜYESİ SEÇİLİRSENİZ ÖZGÜRCE KONUŞABİLİYORSUNUZ!Böyle olduğunuz zaman özgürce kendinizi ifade ediyorsunuz, çünkü diyorsunuz ki "Ben bu oyu CHP'nin 1300-1400 delegesinden aldım, onları en iyi şekilde temsil etmeliyim." Genel başkanın listesinden girdiğiniz zaman ne oluyor; arkadaşlarımı tenzih ederim -elbette son derece iyi niyetle ve doğru şekilde siyaset yapmaya çalışan çok sayıda arkadaşımız vardır- CHP'de bir beklenti siyaseti oluşturuluyor, Parti Meclisi'ne girmek ve orada uyumlu olmak milletvekili