'Tuh, ben o suyla abdest alacaktım!'

Cumhurbaşkanı, Diyanet İşleri Başkanlığına Prof. Dr. Ali Erbaş'ın yerine Prof. Dr. Safi Arpaguş'u tayin etti.

Hayırlı olsun.

Bir asırlık teşkilatta başkanlar hep atama yoluyla göreve geldi.

Devletin din işlerine böylesine müdahil olması laiklik ilkesine aykırı olsa da müesses nizam böyle!

Tabii diyanet işleri başkanları da liyakatlerinden ziyade atayan siyasi iradeye göre değerlendirildi!

Biz Birlik Vakfı olarak 2012 yılında hazırladığımız ve TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu'na sunduğumuz 85 maddelik başkanlık sistemini esas alan anayasanın 59. Maddesinde başkanın diyanet ve ilahiyat camiasının seçimiyle görevlendirilmesini, diğer inanç gruplarının da kendi teşkilatlarını kurmalarını teklif ettik.

Tartışılır ama bugün konumuz başkanın seçimi değil. Konumuz halef selef hakkında medyadaki değerlendirmeler.

Seküler kesim atamayı Başkan Erdoğan yaptığı için gidene de gelene de önyargılı.

Seküler kesimin büyük çoğunluğu, diyanet üzerinden İslam'ı karalamayı adet haline getirdiği için diyanetin hem doğrudan kendisine hem de her faaliyetine muhalif.

İmamların aldığı maaş bile onları rahatsız ediyor. Hele İslam'ın helal ve haramlarını hatırlattığında bütün güçleriyle saldırıyorlar.

O sebepten Ali Erbaş'ı hiç sevmediler. Eleştirilerin merkezinde de Atatürk'e dua etmedi, kılıçla hutbe okudu gibi bilmedikleri alanda ideolojik yaklaşımlar var. En önemlisi de hutbelerde dile getirilen İslami ahkam üzerinden hedefe koydular.

Atılan iftiralarla ailesi üzerinden de az eleştirilmedi.

Ama temel yaklaşımları Başkan Erdoğan'a yakınlığı oldu!

Muhafazakâr kesimin diyanet başkanına bakışı ise Başkan Erdoğan'a bakışına göre değişiyor.

Diyanet İşleri Başkanı eleştirilmez diye bir şey yok. Elbette ki yapılan yanlışlar eleştirilmeli. Ama İslami literatürde bunun adı eleştiri değil samimi ikaz anlamındaki 'nasihat'tir.

'Din Nasihattir!' hadisi üzerinden oluşturulan bir ikaz kurumu vardır ki her Müslüman hem halkı hem de her kademedeki yöneticileri münasip bir şekilde ikaz etmeyi esas alır!

Diyanet İşleri Başkanı da bu bağlamda ikaz edilmelidir. Ben de hayli ikazlarda bulundum. Netice aldığım da oldu almadığım da.

Fakat benim dikkatimi çeken Başkan Erdoğan'a muhalif olan muhafazakâr kalemlerin Erbaş hocayı seküler kesimin söylemleriyle eleştiriyor olmalarıdır.

En fazla da Atatürk'e dua etmedi şeklindeki eleştiri dikkatimi çekti.

Seküler kesimin bu eleştirisini anlarım çünkü onlar muhafazakâr kesime baskı için her yolu mubah görüyorlar.

Kendileri duaya da inanmazlar ama muhafazakâr kesime özellikle diyanet camiasına Atatürk'e dua etmediği için saldırırlar.

Bu saldırı gerçekten duaya inandıkları için değil ideolojilerini dayatmak içindir.

Erbaş hoca bu dayatmaya karşı direndiği için doğru yapmıştır. Bazen def-i bela kabilinden duada adını andığı da olmuştur ama genelde camilerde dua edilmemiştir bence doğru yapılmıştır.

Çünkü dua Allah'a yakarıştır.

Atatürk pozitivisttir. Dinlere karşıdır.

Açın bakın Medeni Bilgiler kitabının 364-370 arasındaki sayfaları okuyun, orada Atatürk kendi el yazısıyla İslam'ın Arapların dini olduğunu, Türklerin Müslüman olduktan sonra gerilediğini, beyni sulanmış hafızlara döndüğünü yazar.

Pozitivisttir, Allah'a da inanmaz peygambere de.

Dolayısıyla kişi için inanmadığı Allah'a dua edilmesini istemenin mantığı yoktur.

Bunun anlamı Atatürk'ü yok saymak ve inkâr etmek de değildir, saygısızlık da.

Ben yeri geldikçe yazarım ve söylerim, bu toprakları bize yurt yapan tüm Selçuklu sultanları, tüm Osmanlı padişahları ve tüm cumhurbaşkanları bizim tarihimizin ve kültürümüzün bir parçasıdır, doğrularını alır yanlışlarından ders çıkartırız.

Atatürk de Milli Mücadeleyi yürüten meclisin başkanı, orduların kumandanı olarak milletin baş tacı olmuştur. Sadece Türklerin değil tüm dünya Müslümanlarının işgale karşı direnen kahramanı olmuştur.

Unutulmamalıdır ki, 1924 yılına kadar Atatürk'ün söylemleri İslami söylemlerdir.

Atatürk'ün milli mücadeledeki mesaisini takdir etmek ne kadar hak ise, CHP genel başkanı olarak yaptığı icraatları irdelemek de o kadar haktır.

1925 yılından sonra başlayan tek parti döneminde durum tersine dönmüştür. Atatürk pozitivist olduğunu aşikar etmiş, milletin dini ve milli kültürüne karşı politikalar gütmüştür. Bu yüzden de millet CHP'den yüz çevirmiştir. Dua etmek bir yana CHP'nin değdiği yeri kirlettiğine inanmıştır halk.

Karadenizli ihtiyar kadının taşıdığı su güğümüyle arabasına bindiği kişilerin CHP'li olduğunu öğrenince 'tuh ben o suyla abdest alacaktım.'