Türkiye'nin bölge ve dünya politikalarını bütün dünya takdir ederken İsrail ve Yunanistan rahatsızlık duyuyor bir de CHP'nin başını çektiği muhalefet.
Başkan Erdoğan'ın BM Genel Kurulu'nda yaptığı tarihi konuşmadan, Trump'ın İslam ülkeleriyle yaptığı toplantıdaki Erdoğan'ın konumundan ve Trump'ın Başkan Erdoğan'la görüşmesinden İsrail ve Yunanistan rahatsız oldu bir de bizim muhalefet.
Halbuki orada Başkan Erdoğan şahsını değil Türkiye'yi temsil ediyordu.
Muhalefetin bu durumda yapması gereken aslında başkanın yanında durmaktır.
Hadi nefret ediyorlar bari sessiz kalsalar!.
Hayır, onların ruhuna Erdoğan adâveti öylesine işlemiş ki, Türkiye düşmanlarıyla aynı safta yer almaktan bile çekinmiyorlar!
Her neyse muhalefetin seviyesizliğiyle vakit kaybetmeyelim.
Şu anda tüm dünyanın dört gözle beklediği Gazze'deki ateşkes konusunda Trump'ın sızan planına bakalım.
Başkan Erdoğan gerek Filistin konulu toplantıda gerekse BM Genel Kurulu'nda Gazze ve Filistin meselesini en etkili şekilde dile getirdi.
Ayrıca Trump'ın İslam ülkelerinin liderleriyle Gazze konulu toplantısında meseleyi enine boyuna ele aldı ve toplantı sonucu memnuniyetini ifade etti.
Fakat ihtiyatı elden bırakmadı, alınan kararlarla ilgili hiç ipucu vermedi. Memnuniyetinden olumlu kararlar alındığını düşündü kamuoyu.
Ancak öyle anlaşılıyor ki Trump, Netanyahu ile görüştükten sonra açıklayacak alınan kararları veya verdiği kararı.
İşte o karar ya da ateşkes planı öyle anlaşılıyor ki her iki tarafı hazırlamak veya etkilemek için görüşmeden önce basına sızdırıldı!
Dün yazıyı kaleme aldığım saatlerde gelen haberlerden anlaşıldığına göre plan henüz HAMAS'a arz edilmiş değildi.
Sızdığı kadarıyla Trump'ın 21 maddelik planı özetle şu hususları içeriyor:
1-Rehinelere karşı müebbet hapis cezası verilmiş 100 civarında mahkum dâhil çok sayıda Filistinli tutuklunun serbest bırakılmasına mukabil savaşın hemen durdurulması.
2-Silah bırakıp Gazze'yi terk etmeleri şartıyla HAMAS mensuplarına genel af,
3-Yardım kuruluşlarının kapatılarak insani yardımların BM ve uluslararası kurumlar aracılığıyla kayıtsız şartsız ve sınırsız bir şekilde Gazze'ye girmesi.
4-İsrail'in kademeli olarak Gazze'den tamamen çekilmesi ve Gazzeliler için güvenli dönüş koridoru açılması.
5-Gazze'nin uluslararası bir koalisyon tarafından 5 yıl içinde imar edilmesi;
6-Ulusalararsı bir Arap gücü denetiminde Filistinlerden oluşan bir emniyet gücünün kurulması
8-Gazze'nin yönetimi için yine Arap devletlerinin oluşturacağı geçici idarenin ardından Filistin yönetiminin kuracağı bir komiteye verilmesi.
9-Batı Şeria'yı İsrail'in ilhak etmeyeceğine dair ABD garantisi.
Görünüşte savaşı durduran, Gazze'yi imar eden bir plan gibi duruyor.
Gerçekte ise asıl suçluyu aklayan ve haklı olanı cezalandıran bir plan.
Hırsızı aklayıp ev sahibin cezalandıran bir plan.
Gazeteci, sağlıkçı, çocuk, kadın, ihtiyar ayrımı yapmadan binlerce sivili katleden, soykırım uygulayan, okul mabet dinlemeyip bütün şehri harabeye çeviren asıl suçlu İsrail'e hiçbir yaptırım yok. En azından ölenlerin diyeti şehirlerin imarı için tazminat ve bir daha saldırmama gibi İsrail'i bağlayan bir şart da yok!
Tam tersine vatanını koruyan ve işgale karşı direnen HAMAS'ı cezalandırmayı dolayısıyla İsrail'i rahatlatmayı temel almış bir plan.
HAMAS'ın silah bırakma ve toprağını terk etme şartını kabul edeceğini zannetmem. Ama iki milyonu aşkın Filistinlinin menfaatini düşünerek varsayalım ki HAMAS bu teklifi kabul etti.
Edebilir de.
Amma Trump ve batılıların anlamadığı gerçek işgale karşı direniş ruhudur. O direniş ruhunu dün FETİH temsil ediyordu, bugün HAMAS temsil ediyor. Yarın başka bir hareket temsil edecektir.
Direniş ruhu ölmez öldürülmez. İşgal devam ettiği sürece HAMAS ruhu İsrail'in korkulu rüyası olmaya devam edecektir!
Batılılar kendi işgallerine karşı direnen bütün hareketleri terör örgütü olarak gördükleri için, ileri karakolları olan İsrail işgaline karşı direnen HAMAS'ı da terör örgütü olarak görüyorlar maalesef.
Sözde demokrasiden yanalar ama HAMAS'ın Filistin'in en büyük siyasi partisi olduğunu, son seçimlerde Filistin parlamentosunda 132 sandalyenin 74'ünü kazanarak iktidar partisi olduğunu, Filistin halkının milli iradesini temsil ettiğini görmezden geliyorlar.
Aslında seçimle işbaşına gelmiş olan batılı liderler bu tavırlarıyla çelişkiye düşüyorlar. 'Bizim seçmenimizin kararı kutsal, Filistinlinin ki değil' demeye getiriyorlar!