"İnkılâba az kaldı"

Aslında 1 Ağustos'ta 54 bin gencin Beşiktaş stadında buluştuğunda bu yazıyı yazmam gerekiyordu.

Hem bu kadar büyük bir gençlik topluluğun bir araya gelmesi hem Başkan Erdoğan'ın orada yaptığı tarihi konuşma hem de torunumun o programda olması yeterli sebepti.

En küçük torunum İbrahim 6 hafta boyunca Kur'an-ı Kerim eğitimlerinden temel dini bilgilere, spordan sanata çok yoğun programlar gerçekleştiren Yaz Okulu'nu bitirmişti.

O zaman yazmak nasip olmadı ama 10 Eylül Çarşamba günü arayıp bizzat davet ettikleri toplantıya katıldıktan sonra artık yazmak farz oldu.

Kısa adı TÜGVA Türkiye Gençlik Vakfı'dan bahsediyorum.

81 il 605 ilçede teşkilatlanmış ve yaz döneminde 400 bin öğrenciye yaz okulu tertip etmiş, bir milyon gence dokunmuş olan TÜGVA'dan Rubaşa Temimi isimli bir hanım kız arayarak beni çarşamba günü medya kuruluşlarının yöneticileri ve yazarlarıyla ilgili bir toplantıya davet etti.

400 bin öğrenciye yaz okulu açmış bu vakfın davetine icabet etmemek olmazdı. İstanbul dışında olmama rağmen o toplantıya katıldım.

Kendi kültürüne sahip çıkan TÜGVA, programı da kültürüne uygun biçimde dizayn etmişti. Program başlangıcını namaz vaktini hesaba katarak düzenlemiş olmaları önemliydi.

Maalesef dindar kesimin program dizaynı çoğu kez namaz vakitlerini hesaba katmaz, programa katılanlar namaz kılmakta zorlanırlar, çoğu kez de kazaya kalır.

TÜGVA bu konuda gereken hassasiyeti göz önünde bulundurup programı 20.00'de başlattı. Burada 19.30'da okunan akşam ezanı hesaba katılmış... Böylece namazın vaktinde kılınması sağlandı!

Programın Kur'an tilavetiyle başlaması da önemliydi.

En'am Suresi'nin 160-165. ayetlerini seçmiş olmaları da çok anlamlıydı. Okunan o ayetlerde Rabbimiz buyuruyor ki:

"Kim bir iyilik getirirse ona getirdiğinin on katı vardır; kim de bir kötülük getirirse o sadece getirdiğinin dengiyle cezalandırılır. Onlar haksızlığa uğratılmazlar.

De ki: 'Şüphesiz rabbim beni doğru yola, sapasağlam bir dine, Allah'ı bir bilen İbrâhim'in dinine iletti.' O, ortak koşanlardan değildi.

De ki: 'Benim namazım, (her türlü) ibadetim, hayatım ve ölümüm, hepsi âlemlerin rabbi olan Allah içindir.

O'nun ortağı yoktur. Bana sadece bu emrolundu ve ben (hak dine) teslim olanların ilkiyim.

De ki: 'Allah her şeyin rabbi iken ben O'ndan başka bir Rab mi arayacağım' Herkesin yaptığının sonucu kendisine aittir. Hiçbir suçlu başkasının suçunu yüklenmez. Sonunda dönüşünüz rabbinizedir ve O, hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz gerçeği size haber verecektir.

Sizi yeryüzünün halifeleri kılan, size verdiği şeylerde sizi denemek için kiminizi kiminizden derecelerle üstün kılan O'dur. Şüphesiz rabbinin cezası çok çabuktur; yine O'nun bağışlaması ve rahmeti boldur." (En'am, 160-165)

Kendi kültürüne sahip çıkan bir gençlik hedefleyen vakfın başkanı İbrahim Beşinci dindar camiada olması gereken ama pek rastlanmayan şekliyle konuşmasına besmeleyle başladı!

Bu başlangıç, kompleksten arınmış kendine güvenen inancını ilke edinen bir başlangıç olarak manidardı!

Ayrıca konuşmasında rol kesmeden içinden geldiği gibi konuştu, içtenlikle duygularını dile getirdi. Yürekten konuştuğu her halinden belliydi. Allah emsalini artırsın diye dua ettim.