Ekonomi bilimi denilen şey hayat kalitesi optimizasyonu ise,
Hayat kalitesi beslenmeyle başlar.
Yani gıda, erişilebilir olmak durumundadır.
İşte bu nedenle, ekonomik adalet çerçevesinde en önemli politikaların başında tarım gelmektedir.
Tarım hayatidir, stratejiktir.
Yani beka meselesidir.
Ne yazık ki, bana göre, Türkiye'nin son on yıllarda en başarısız olduğu yer tarım politikalarıdır.
Üzerine çokça yazılabilir, söylenebilir
Nitekim yazıldı da söylendi de
Ata tohumu üretiminin nasıl bitirilmiş olduğu gerçeğiyle başlar, tarım alanlarının betona dönüştürülmesiyle veya el değiştirmesiyle devam eder.
Coğrafi ve toprak özelliklerine uygun olarak neyin nereye nasıl ekileceğine ilişkin geçmişten bugüne herhangi bir plana mukabile stratejinin olmaması ise cabası
Ve nihayet, Nas deneyi yani negatif reel faiz ile birlikte ininden çıkan enflasyon canavarı maliyetleri coşturdu, fırsatçılara zemin hazırladı ve bugün tüketici gıda ürünlerine ilişkin fiyat algısını kaybetti.
Biçilen gelir dağılımı adaleti öyle bir eşitsizlik yarattı ki; gıda tüm kesimler için erişilebilir olmaktan çıktı.
Adeta, zengin 10 milyonluk kaymak tabaka israf edercesine obez olsun; dar gelirli ve fakir yemeyiversin durumu olağan hale geldi, meşrulaştı.
Ve bu süreçte, çiftçi olmak zorlaştı.
Şehirlerle tarım alanları arasında mobilite tesis edilemedi,
Şehre göç teşvik edildi ikinci jenerasyon çiftçilikten vazgeçti,
Kaynaklar etkin kullanılamadı, örneğin bankalar her bir çiftçiye krediyle traktör aldırdı, verimsizlik dikkate alındığında anlamsız yere çiftçiler borçlandı,
Gıda perakende sektöründe karteller oluştu, çiftçiler mallarını onların tahakkümünde onlara, onların istediği şekilde satmak durumunda kaldı; elleri kolları bağlı modern köleler haline geldi,
Artık köy de kalmadı, hepsi mahalle oldu
Hatta son vergi düzenlemesinde para arayan gelir idaresi gözünü tarıma dikti; yem ve gübreye KDV teklifi getirdi. Muhtemelen tasarıdan çıkacak, lakin hele bu durumda bunun düşünülebiliyor olması bile bana göre absürt.