Trump kime dost

Trump kime dost

REFİK TUZCUOĞLU

Utah'ta bir üniversite kampüsünde sıkılan tek bir kurşun, sadece muhafazakâr gençliğin lideri Charlie Kirk'ün hayatına son vermedi; aynı zamanda ABD'nin kendi içinde derin fay hatları olduğunu gösterdi. Bu fay hatlarının dış politikaya yansıyan yönü ise tüm dünyayı büyük bir karmaşaya sürüklüyor.

Kirk suikastı, basit bir siyasi cinayet olmanın ötesinde, çökmekte olan bir imparatorluğun içindeki fay hatlarının ne denli şiddetli kırıldığının işaretidir.

Suikastçının sıradan bir tetikçi olmadığı anlaşılıyor. Bu, ABD derin devletini oluşturan iki ana damarın kanlı hesaplaşmasıdır. Bir yanda Kirk'ün temsil ettiği, İsrail'in güvenliğini kendi milli çıkarı sayan İsrail yanlısı Evanjelik çizgi; diğer yanda ise Kennedy suikastından beri varlığını hissettiren, siyonist etkiyi ABD'nin geleceği için bir tehdit olarak gören Katolik-Anti-Siyonist damar.

Kirk'ün, İsrail Başbakanı Netanyahu tarafından "aslan yürekli dost" olarak tanımlanması ve Rusya ile diyaloğu savunan duruşu, onu bu gizli savaşta sembolik bir hedef haline getirdi. Washington'da yaşanan bu kavganın yankıları, en çok Ortadoğu'da hissediliyor.

ABD'nin kendi içinde yaşadığı kaosun küresel etkilerini, yine sistemin içinden çıkmış eski bir istihbarat subayı Scott Ritter ifade ediyor. Ritter, adeta mâlûmu ilâm ederek diyor ki: "Amerika kimsenin müttefiki değildir. Biz onlara er ya da geç ihanet ederiz.

Amerika ile iş yaparken bilmeniz gereken tek şey, sizi yalnızca kendi çıkarları için bir araç olarak kullandığıdır. Biz kimsenin dostu değiliz."

Ritter'ın bu sözleri sahadaki acı gerçeklerin itirafıdır. Körfez'deki en büyük ABD hava üssüne ev sahipliği yapan Katar, bu ihaneti en son ve acı bir şekilde tecrübe etti. İsrail, Katar'ı vururken milyarlarca dolarlık Amerikan Patriot sistemlerinin ruhu bile duymadı. Konuşulan o ki, sistemi yöneten CENTCOM'a bağlı askerî personelin "bilinçli karartması" olmadan bu saldırı mümkün olamazdı. Yüzsüzlük o seviyede ki; Trump, saldırıdan 10 dakika sonra arayıp, "haberim olmadı" diyebiliyor. Tıpkı daha önce İran destekli Husiler'in Suudi Arabistan'daki Aramco tesislerini vurduğunda o çok övülen hava savunma sistemlerinin gerekli müdahaleyi yapamaması gibi. ABD, Arap ülkelerinden milyarlarca doları söğüşlüyor ama zor zamanlarında asla bir müttefik gibi davranmıyor.

Bu ikiyüzlülük sadece Araplara yönelik de değil. Hindistan, Trump'ın öngörülemez politikaları yüzünden Çin'e doğru kaydı. Transatlantik ilişkilerinde de AB ülkeleri artık Rusya karşısında yalnız kaldıklarını anlamış vaziyetteler. En son Rus dronları Polonya hava sahasını işgal ettiğinde Trump yine edilgen bir tutum sergiledi. Siz bakmayın öyle sosyal medyadan yaptığı "işte başlıyoruz" gibi şempanzeliklere. Hatta İsrail'e sürekli balistik füze fırlatan Husiler'le kapalı kapılar ardında anlaşması bile şayan-ı dikkat bir tavırdır. Tam da Trump tarzı politikaların ruhunu yansıtan bir örnek.

Türkiye'ye gelince... ABD'nin yıllardır dilinden düşürmediği "stratejik müttefik" söylemi, büyük bir yalandır. ABD'nin bölgedeki tek stratejik müttefiki İsrail'dir.

Suriye'nin kuzeyinde PKK/YPG/SDG'ye milyarlarca dolarlık silah yığarak, Türkiye'yi kuşatacak bir terör devleti kurmaktan çekinmiyorlar. Siyonist teo-politik projenin nihai hedefi, bu terör koridoru üzerinden Türkiye'yi dağıtmak. Zira Evanjelik-Siyonist ittifakın Arz-ı Mev'ud rüyası ancak böyle hayata geçebilir.

Bu pervasızlık bölgede bir uyanışı tetikler mi

Şimdiye kadar Gazze'deki katliama sessiz kalan Arap ülkeleri, İsrail'le "