Kuruyan çeşmedeki su mu
Refik Tuzcuoğlu
Çocukluğumu geçirdiğim tarihi şehrin kadim mahallesinde kitabesi zar zor okunan bir çeşme vardı. Mahalledeki camiinin yanındaki genişliğin tam ortasında bir çeşmeydi. Bazen cemaatin orada abdest aldığına şahit olurduk. Yaşlılar çeşmeden su içmenin adabını anlatırdı. Testileri besmelesiz doldurmayın, suyu nimet bilin, zerresini israf etmeyin dediklerini hayal meyal hatırlarım. Çeşmenin yalak kısmında hayvanlar su içerdi. Gel zaman git zaman o çeşmenin musluğundan sular akmaz oldu. O tarihi çeşmeden akan sadece su değil; bir hafızanın, bir ahlak sisteminin, suyun azizliğine inanmış bir medeniyetin mücessem haliydi.
Yıllar içinde karşılaştığım tarihi çeşmelerde su mimarisi ve su edebiyatının eşsiz örnekleriyle karşılaştım.
"Besmeleyle nûş eden bulsun şifâ /Ehl-i hayrâta şefî'olsun Muhammed Mustafa" kitabesini okuduğum Selçuklu çeşmesi, sekiz köşesinde hat sanatının muhteşem örnekleriyle yazılmış; "Ve cealnâ minel mai külli şey'in hay- Ve her canlı şeyi sudan yarattık" ayetini okuduğum Saraybosna Gazi Hüsrev Bey Camii Şadırvanı aynı zamanda bir su medeniyeti inşa ettiğimizi gösterir. İstanbul ve Bursa gibi şehirler bir yana Anadolu'nun her köşesi bu medeniyetin eşsiz örnekleriyle dolu. Ne hazin ki şimdi o çeşmelerin musluklarından "süslü sular" akmıyor.
Kızılderili Şefi Seattle'ın meşhur sözü bir çığlık gibi: "Son ağaç kesildiğinde, son nehir kuruduğunda, son balık öldüğünde; beyaz adam paranın yenilebilir bir şey olmadığını anlayacak." Bu bilge adamın feryadı, binlerce kilometre öteden, farklı bir tonda suyun ve tabiatın azizliğini haykırır.
Peki, bugün o saygıdan geriye ne kaldı
Tarihi çeşmelerden su akmıyor. Akarsular yok oldu. Göller kurudu, barajlarda su kalmadı. Su medeniyetini kuran ataların torunları şimdi susuzluk tehlikesiyle yüz yüze.
Başkent Ankara'da barajların aktif doluluk oranı yüzde 8 gibi tehlikeli bir seviyeye düşmüş durumda. Trakya'da durum farklı değil. Bölgedeki 14 barajın ortalama doluluk oranı geçen yıla göre yüzde 12 daha azalarak yüzde 32'ye gerilemiş. Bursa Mudanya'dan gelen görüntüler ise çaresizliğin resmi gibi. Ülküköy Göleti tamamen kuruyunca, çiftçiler kurumuş göletin zeminini kazarak umutsuzca su arıyor. Konya Ovası'nda yeraltı sularının vahşice çekilmesiyle oluşan devasa obruklar sessiz çığlıklar atıyor.
En çarpıcı örnek ise Uşak'ta yaşanıyor. Şehrin barajları tamamen kuruduğu için içme suyu artık sadece yeraltı kuyularından karşılanıyor ve vatandaşlara günde yalnızca altı saat su verilebiliyor. Peki bu devasa kuraklığın sebebi ne
Uşaklılar, gözlerini şehrin yanı başındaki devasa madene çevirmiş durumda. İşletilmekte olan madene aktarılan suyun CHP'li belediye tarafından doğru planlanamaması vahim iddialar arasında.
Veriler bize ne anlatıyor
Bu, altyapı ve su yönetiminin ötesinde bir durum. Diriliş şairi Sezai Karakoç'un sarsıcı tespiti şöyle: "Çevrenin israfı, insanın israfıdır." Bu idrakin zirvesi Peygamber Efendimiz'in şu uyarısında gizli: