Komisyonun Ortadoğu perspektifi

Komisyonun Ortadoğu perspektifi

REFİK TUZCUOĞLU

"Ba'de harabi'l-Basra" diye eskilerin kullandığı bir deyim vardı. "İş işten geçtikten sonra" veya "artık yapacak bir şey kalmadı" anlamında kullanılırdı.

İsrail aleyhine Batı kamuoyunda gelişen reaksiyonların hükümetler nezdinde de görülmeye başlaması bu deyimi hatırlattı. Fransa, İngiltere, Kanada derken siyonizm karşıtı tavır tek tek vücut buluyor. Kuşkusuz Batı'da gelişen bu duruş anlamlı. Ancak İsrail'in vahşice katlettiği mazlumlar için iş işten çoktan geçti.

Şu an İsrail'in açlıkla yok etmekte olduğu kadın ve çocuklar için henüz ete kemiğe bürünen bir sonuç yok. Şimdilik uluslararası kamuoyunda sıkıştırılan bir İsrail gerçeği var. Batılı devletler nezdinde İsrail'e karşı gelişen tavır ellerine bulaşan kanı temizlemez. İsrail binde bir kaybı meşru bir savaşta yaşamış olsaydı Batı'nın tavrı böyle mi olurdu Bazı Avrupa ülkeleri "Filistin devletini tanıyacağız" diyor. O zaman soralım; "Hangi coğrafya parçası Filistin için özgür bir vatan toprağı olarak düşünülüyor" Sınırların nereden geçeceği meçhul. Hamas'ın olmadığı bir Filistin'i dayatmak düşünülüyorsa bu, İsrail'in ekmeğine yağ sürmekten başka bir netice üretmez.

Ortadoğu'daki gelişmeler iç politika, dış politika, güvenlik, insan hakları ve ekonomik istikrar boyutuyla her bir ülkeyi derinden etkiliyor ve iç içe geçmiş sorunlar üretiyor.

"Terörsüz Türkiye" süreci Türkiye bakımından bir milli beka sorunu. Türkiye'nin terör konusunda kararlı duruşu biliniyor. PKK'nın silah bırakması tek başına yeterli değil. Suriye'deki SDG'nin de silah bırakması şart. SDG'nin Suriye ile entegrasyonu olmazsa olmaz. Dolayısıyla süreç iç politikadan dış politikaya bir geniş yelpaze. Türkiye, Irak, İran, Suriye, İsrail, Ürdün, Suudi Arabistan ve daha birçok ülke bu süreçten etkilenecek.

Böyle bir konuda Mazlum Abdi bir ileri bir geri oynuyor. İsrail'den aldığı destekle işi sürüncemede bırakıyor, zamana yayıyor. Suriye ile entegrasyon fikrine bağlı olduğunu ilan ediyor ancak, entegrasyon sürecine herkesten farklı bir anlam yüklüyor. Mevcut örgütlü yapıyı Suriye'nin bağımsız bir kolordusu yapmayı dayatıyor. Bir Ali-Cengiz oyunu ile YPG'yi meşrulaştırma derdinde. İsrail'in Arz-ı Mev'ud politikasını SDG'nin varlığını korumak adına dayanak yapmaya çalışıyor. Orada dur bakalım. Bu Türkiye'nin kırmızı çizgisi. Yıl sonuna kadar tanınan süreyi ve Hakan Fidan'ın "müdahale uyarısı"nı dikkatle not etmek lazım. Türkiye bir uyarıda bulunmuşsa ciddiye almalı.

Suriye'nin yeni hükümeti ulusal sınırlarda farklı bir oluşum istemiyor. Ancak bunu sağlayacak pazı gücüne sahip değil. Ekonomik ilişkilerden, güvenlik mimarisine Türkiye'nin desteğine sınırsız ihtiyaç hissediyor. Aynı zamanda uluslararası dengeyi Suriye lehine sağlama telaşında. Devletin kurumsal yapısını kuvvetlendirmek için zamana ihtiyacı var. İsrail ona bu fırsatı vermek istemiyor. Dürziler'i kışkırtıyor, Nusayriler'i kaşıyor, bombalıyor, saldırıyor. Bu kuşatılmışlık içinde yeni Suriye hükümeti ABD ve AB ülkeleri ile hatta rejimi devirmek için mücadele ettiği Rusya ile mutabakat arayışında. İsrail'le çatışmak istemiyor. Buna gücü yok zaten. Zayıflığın getirdiği çaresizlikle eğilip bükülmek zorunda kalıyor.

İsrail açısından "Terörsüz Türkiye"