Gazze'nin sesini duyan var mı
REFİK TUZCUOĞLU
İstanbul yine beşik gibi sallandı. Kısa süren o sarsıntı, geçmişte yaşadığımız karanlık hatıraları yeniden canlandırdı.
17 Ağustos 1999'da yaşadığımız o dehşetli depremden miras kalan bir ses, beynimizin duvarlarında durmaksızın yankılanıyor.
Son depremle birlikte aklımıza yine o meşum soru düştü.
Bir umudu kovalayan, hayata tutunmayı yakalamak isteyen bir soruydu bu aslında: "Sesimi duyan var mı"
Filistin davası, depremle birlikte beynimize kazınmış o seslenişi hatırlatır bendenizde.
Gazze'de katil İsrail'in katliamları altında yok edilen mazlumlar, aylardır "Sesimi duyan var mı" diye feryat figan ediyor.
Bu soru, artık sadece bizim topraklarımızın hafızasını paralayan değil, tüm insanlığın ortak çığlığına dönüştü. Bu defa başka bir enkazdan, Filistin'den, Gazze'den, İsrail'in ağır bombardımanları arasında yerle yeksan olmuş binaların arasından yükseliyor.
Çocukların, kadınların, masumların üzerine yağan bombaların yarattığı o suni depremlerin altından, bir halk bütün dünyaya avazı çıktığı kadar bağırıyor: "Sesimi duyan var mı"
İşte "Küresel Sumud Filosu", bu soruya verilmiş bir cevap. Enkaz altındakine uzatılan bir el, zifiri karanlıkta yakılan bir ışık. Devletlerin sağırlaştığı, liderlerin kulaklarını tıkadığı bir dünyada, 47 farklı ülkeden yola çıkan o teknelerdeki vicdanlar, Gazze'ye doğru "Evet, sesini duyuyor ve geliyoruz!" diye haykırdı. Onlar kirli hesapları değil, insanlığın temiz vicdanını temsil ettiler.
Şimdi o ses, Sumud'un cesaretiyle dünyanın dört bir tarafında yankılanıyor. Londra'nın, Paris'in, New York'un sokaklarının "Sesinizi duyuyoruz!" diyen milyonlarla dolup taştığını İsrail medyası şok içinde izliyor. Aylar önce New York'taki Times Meydanı'nda, Manhattan'daki İsrail Başkonsolosluğu önünde ve Londra'nın merkezinde yapılan "intifadayı küreselleştirin" çağrıları, devletler nezdinde olmasa bile sivil halkta makes buldu.
İnsanlık tarihinin en acımasız katliamlarına şahit olan sivil vicdanlar, Gazze'nin feryadını kendi başkentlerinde yükselttiler. Zihinlerdeki abluka, denizdeki ablukadan önce yarıldı.
Necip Fazıl, Büyük Doğu'yu çıkarırken dergilerden birinin kapağında "başımıza kulak istiyoruz" diye seslenmişti. Her kulak her sesi aynı duyarlıkta işitmiyor. İnsanlık vicdanının sesi olmayı temsil eden o filonun listesine baktığımızda, acı bir gerçek yüzümüze çarpıyor. Aynı milliyete mensup bir kan taşıyan, aynı dine inanan ve yanı başındaki feryadı ilk önce duyması gereken Suudi Arabistan, Körfez ülkeleri ve Mısır, Sumud listesinde yok. Dünyanın vicdanı yollara düşerken, onlar sağır duvarların ardında kalmayı tercih etti. Bu, Arap diyarının en acı sessizliklerinden biridir.
Ve tam da bu vicdan seli yükselirken, bu sivil isyan küreselleşirken, bir "kurtarıcı" edasıyla Trump'ın "barış planı" sahneye çıktı.
Ancak bu, enkaz altındakine uzatılan bir el değil, onlara sunulan zehirli bir bal. Planın detaylarını incelediğinizde görüyorsunuz; içinde Filistin devleti yok, Kudüs yok, tehcir senaryosunun uygulanmayacağına dair net bir teminat yok, İsrail'in bir bahane ile tekrar saldırmayacağına dair kat'i bir garanti yok.