Yeşilçam sinemasının, 'zengin kız, fakir oğlan' melankolisini aşamayan, aşmak istemeyen Yerli dizilerimizin temel meseleleri;
Kışkırtılmış Kadınlık, Bastırılmış Erkeklik,
Batılı hayat tarzının içselleştirilmesi,
Kapitalizme karşı direnememek,
Hamasi Vatanseverlik…
Yakından bakalım;
Kışkırtılmış Kadınlık, Bastırılmış Erkeklik
Modern çağda kadın hakları meselesi kadın özgürlüğünü savunmaktan çıkıp kadın üstünlüğünü yücelten, kutsallaştıran hal aldı.
Popüler kültürü köpürten medya, 'bağımsız kadın' imajını sürekli kışkırtarak kadını kimi yerde güçlü, kimi yerde mağdur, kimi yerde ikisi aynı karakterde göstererek, kadın kimliğini, özgürlükten ziyade gelenekten, töreden intikam almaya odaklanmış hiyerarşik üstünlük arayışında Amazon modellemesine büründürülüverdi.
Kadın kimliği 'görünürlük' üzerine inşa edilirken, erkek kimliği giderek sessizleşti, silikleştirildi.
Sonuç; doğallık bastırıldı, yapaylık kışkırtıldı.
Senaristlerimize gerçek dengenin, üstünlükten yahut cinsellikten değil; yekdiğerini tamamlamaktan geçtiğini anlatmayı beceremedik.
Batılı Hayat Tarzının İçselleştirilmesi
Aile, mahalle, inanç, aidiyet, kadim kültür değerleri yerli dizilerde yerini bulamıyor.
Toplumun içinden doğan hikâyeleri değil, Batı'nın müşteşrik; modernleşmiş Doğu tahayyülünü sürekli, farklı türleriyle yeniden yeniden üretmeye devam ediyor.
Cuma namazından dahi haberi olmayan erkek karakterlerinin yanında, günah – sevap mefhumlarına hayatının herhangi yerinde temas edemeyen kadın figürleri boy gösteriyor.
Evet, dizilerle ısıtılıp ısıtılıp önümüze konulan batılı hayat tarzı, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın başaramadığını itiraf ettiği kültür devriminin başarılabilmesini, kopartılan kültürel süreklilik zincirinin tamir edilmesini iyiden iyiye zorlaştırıyor.
Kapitalizme Direnememek
Dizi sektörü tamamen ticarileşmiş durumda.
Her hikâye, reklam ürünü şeklinde kurgulanıyor.
Karakterlerin hayat tarzları, kullandıkları markalar, mekânlar, diyaloglar dahi satış odaklı…
Kurgulanmış platformlarda 'derin hikâye anlatımı' yerine, 'reyting ekonomisi'