Savaş dönemlerinde ortaya çıkan göç dalgalarının arasında, Yahudi profesörlerin ülkemize gelişlerine ayrı başlık açılsa yeridir.
Adolf Hitler'in Partisi NSDAP'ın iktidara yükseldiği 1933 yılı, Türkiye'de Üniversite Reformu Kararnamesi'nin yürürlüğe girdiği tarihe tevafuk etti.
Mustafa Kemal tarafından Türk yükseköğreniminin eksikliklerini tespit etmek üzere görevlendirilen Cenevre Üniversitesi pedagoji öğretim üyesi Prof. Albert Malche, 1931'de, Başbakanın ardından Eğitim Bakanıyla yaptığı görüşmelerden sonra İstanbul'a geçerek Darülfünun'un pedagojik yapısını inceleyen, 'İstanbul Darülfünun'u Hakkında Rapor'unu hazırladı.
En önemli tespiti, Darülfünun'un yüzeysel tamir çabalarıyla ıslah edilemeyeceği, tamamen kapatılarak Batı Avrupa örnekleri esas alınarak yeni üniversitenin kurulmasıydı.
Malche'ye Darülfünun Islahat Komisyonu'nda müşavirlik görevi verildi.
4 Nisan 1934'e kadar raporunda işaret ettiği ihtiyaçlar doğrultusunda yeni üniversitenin kurulmasını yönlendirdi.
"Yeni eğitim sistemine yeni ruh kazandıracak profesörlere ihtiyaç olduğu..." yönündeki tespiti, dar kapsamlı ıslah çalışmasını köklü değişim rüzgârına dönüştürdü.
31 Mayıs 1933'te Darülfünun kapatılarak aynı yerde 1 Ağustos 1933'te İstanbul Üniversitesi kuruldu.
Cumhuriyet'in ilk eğitim merkezine görevden uzaklaştırılan Darülfünun hocalarının yerine, Frankfurtlu patolog Philipp Schwartz'ın girişimiyle kurulan Zürih merkezli Alman Bilim Adamları Danışma Merkezi aracılığıyla, ilk aşamada Nazi Almanya'sından kaçan 82 Yahudi Profesör yerleştirildi.
Eğitim Bakanı Reşit Galip Bey'in, Malche ile Schwartz'ın katıldığı yedi saatlik toplantıda Türkiye'ye davet edilecek hocaların isimleri tek tek belirlenmişti.
Toplantı sonunda Reşit Galip Bey şunları söyledi;
"Bugün eşsiz işin yapıldığı mühim gündür. Beş yüz yıl önce İstanbul fethedildiğinde Bizans'ın bilginleri şehirden ayrılarak İtalya'ya geçtiler. Bunun neticesi Rönesans oldu. Bugün bunun tam tersini hazırladık. Avrupa'dan ilim adamlarının İstanbul'a gelişini sağladık. Bunun memlekete büyük katkı getireceğini ümit ediyoruz. Siz Avrupalı ilim adamları, bize ilminizi, usulünüzü getirin; gençliğimize ilerlemenin yolunu gösterin."
Prof. Schwartz, Zürih'e çektiği telgrafta, "Nicht drei sondern dreissig – Üç değil, otuz!" ifadeleriyle beklenenin üzerinde müspet netice elde ettiklerini bildirmişti.
Hatıratına şu cümleleri kaydetti:
"Almanya'da rezilâne başlayan göçün o saatlerden sonra yaratıcı safhaya döndüğünü hissediyordum. Batı'nın veba hastalığına bulaşmamış tertemiz ülke bulmuştum."
Yahudi bilim adamlarının yakınları toplama kamplarından kurtarıldı.
Profesörler, yabancı uyruklu çalışan istihdam edebilme imkânı sayesinde 70 ila 100 kişiyi yanlarında getirdi.
Avusturya'nın ardından Almanya tarafından işgal edilen diğer ülkelerden gelen Yahudi sığınmacılar sürece dâhil oldu.
Alman Millî Kütüphane göç kayıt arşivlerine göre Türkiye'ye gelen Yahudi eğitimci, akademisyen, yazar, mimar, doktor, müzik hocası, düşünür hatta siyasetçi sayısı yaklaşık 1000 kişidir.
Tarihçi Stanford Shaw'ın değerlendirmesi şöyledir:
"Atatürk ile Millî Eğitim Bakanı Reşit Galip Bey tarafından Hitler'in bilimden ihraç ettiği insanlardan faydalanılarak yüzlercesinin Türkiye'ye getirilmesi sayesinde bilim kurumları büyük ölçüde gelişti. Yahudi sığınmacılara yönelik Türk yardımı otuzlu yılların ilk devresinde başlamıştır."
Sözünü ettiği yardımların en önemlisi

24